İLAHİ ADALET



   Evin önüne attı kendini. Bıkmışlık, tükenmişlik; her şey bitti diye düşünüyor bu yalnızlığın bir çaresi olmadığına inanıyordu. Bu hayatta ki en büyük acıyı tatmıştı sokakta ki yabancılığını sokağa olan yabancılığını hissediyordu kalabalık sokakta insanların arasından geçerken. Yüzleri seçmeye çalışıyor. Tanıdık bir sima bir suret arıyordu. Artık bu yalnızlığı kaldıramayacağını hissediyordu attığı her adımda. Yapamazdı yürüyemezdi artık insanlar onu duymuyordu belki ama bağırıyordu bütün kötülükler yalnızca o işten içe olmak istediği adamdan geliyordu. O adamdan ölesiye nefret ediyor. Hayallerinden nefret eden bir insan nasıl kibirli olursa öyle kibirli ve nefret doluydu. Geçmişine ve geleceğine nefret dolu küfürler yağdırmak istiyordu sadece. İçinden sadece tek bir kelimeye tanım bulmaya çalışıyordu. “Adalet” nasıl tanımlanmalıydı bu kelime. İnsanların dilinden düşürmediği bu adalet ne demekti. Yanından hızla geçen uzun boylu iri yarı adamın omzuna çarpmasıyla sarsıldı bir anda. Neler oluyor derken iri yarı adam arkasına bile bakmadan yoluna devam etti. Bir an görünmez olduğunu düşündü görünmüyordu kimsenin bakmadığı görmek istemediği silik bir ifadesi vardı. Kendini bu derinlerin kederinden kurtarmak için çırpındıkça daha da dibe batıyordu. Düşüncelerimi iyi anlamaya çalışmalı sadece ben değil bu sokakta benim de görmediğim görmek istemediğim insanlar var. Dünyanın öbür ucunda siyah bir çocuk var tek derdi sadece bir damla su.

   Karanlığı takip ediyordu yol boyunca sadece yürürken yanından geçen insanların yüzündeki kederi gördüğünde bu dünya da birileri ile aynı hisleri paylaştığını hissediyordu. Sokakta yürürken iki çocuk yaklaştı yanına mavi gözlü her yanı pislik içinde kalmış yırtık elbiseli bir erkek çocuğu ve kara gözleri ağlamaktan kıpkırmızı olmuş küçük kız el ele paltosunun ucundan tutup çektiler. Gözlerinden ne söylemek istedikleri ne istedikleri bu hayattan ne beklediklerini anlamak zor değildi sadece karınlarını doyurmak istiyorlar belli. Mavi gözlü çocuk çatal sesiyle allah rızası için bir sadaka diyebildi. Gururunu erken yaşta kaybetmiş ve açlığın ve yoksulluğun en erken tanıkları öylece suratına bakıyordu nefes alamadı çocukların yüzüne bakarken. Sadece sustu gözlerinde ki yaşı sildi elini cebine attı hepsini çocuğun eline verdi. Çok para değildi ve artık aç olan kendisiydi o da günlerdir doğru düzgün bir şey yememişti ama çocukların parayı alırken ki gözleri ona açlığını unutturdu. Çocuklara parayı verip sokağa kalabalığın arasına attı onu tüm o kalabalığa rağmen gözlerinden boşalan yaşlara rağmen koşar adım ilerliyordu sokakta bağırıyordu içinden kimse duymasın diye değil herkes duysun diye bağırıyordu. Herkes mi sağır duymuyor musunuz. Adalet nerede görmüyor musunuz bizi dönüp bakmıyorsunuz.

   Sahile atmak istedi kendine artık iyiden iyiye hava kararmıştı açlık iyice bastırdı cebinde kalan son lirasıyla bir simit aldı her zaman ki yalnız koyunda denizin sesini dinlemeye daldı. Adalet, gücün koyduğu bir denge kânunuymuş, Gücü anlıyorum bu yaşıma kadar sadece güç için yaşayan insanlar gördüm ama sevilmek gibi bir lütuf var insanlar arasında hep güçlü olmayı seviyor insanlar sanırlar ama adalet güçlünün haksızlığını gidermek için tasarlanmış. Doğuştan gelen bu güce neden kimse karşı çıkmıyor. Doğuştan gelen bu güçsüzlüğe neden kimse karşı çıkmıyor. Neden herkes sadece kendi düştüğünde adalet aşığı oluyor. Kendini düşündü elinde güç olsa ne yapacaktı kendi mutluluğunu satın alacaktı o güçle dostlar konuşacak birini satın alacaktı ama o kendi gibileri görmeyecekti belki onun gibiler azdı zaten sadece yaşama sevinçlerini perdenin arkasında bırakmakla kalmamış kendilerini de perdenin arkasında bırakmıştı onun gibiler. Yalnızlığını düşünürken insanlığı boşuna mı suçluyorum diye düşündü. İnsanlık ya benim düşündüğüm kadar kötü değilse ancak tekrar o mavi kırmızı şişkin gözleri paltosundan tutan o minnacık elleri düşündü. Kimse hiçbiriniz ses etmediniz o kızgın ateşte göz yaşlarında yanmış gözlere hiçbiriniz.   

   Bir çocuk sesi duydu gece yürüyüşünde bir aile çocuk annesiyle babasının arasında koşar adım bir ileri bir geri yapıyor bağırıyordu bir yandan baba dikkat et oğlum düşeceksin dedi biraz kızgın biraz şefkat dolu sesiyle. Pamuk şeker satan seyyar satıcıya doğru koştu çocuk baba! Baba! Pamuk şeker diye bağırdı adam cebinden para çıkartıp seyyar satıcıya uzattı. Satıcı pamuk şekeri çocuğa uzatıp al bakalım ufaklık dedi. Aile uzaklaşırken iki resmî yan yana koydu zihninde sadece merak ettiği o sorunun cevabını bulmuştu adalet buydu tek gerçek adalet doğuştan gelen bu adaletti. Doğuştan gelen bir kaderdi bu sistem hepimizin adalete olan açlığını bırakmalıydık. Çünkü adalet aynı yaşta iki çocuğun birini dilenci birini ufaklık yapmıştı. Çünkü biz adalete inanlar her gün sokakta kendi yarattığımız adalet yalanına bu yüzden inanıyoruz. Tanrının adaleti bu diye düşündü. 

   Ayağa kalktı sahil boyunca yürüdü saat sabaha yaklaşırken eve doğru yürümeye başladı. Eve geldi ışığı yaktı tek göz odasından camı açtı içerisi rutubet kokuyordu. Tek varlığı olan kütüphaneyi seyrediyordu uzaktan bir kitap gözüne ilişti eliyle kitabı çekti. “Tanrılar susadılar” kitabın adını tekrarlıyordu içinden. İnandığı bir tanrı olduğunu hissediyordu her zaman inançlı biri değildi ama bu dünya da kendi için olmasa da bu berbat adalet yalanından öldükten sonra bir adaletle buluşacağına inanmak istiyordu. İnsanın sonsuz kibrinin bir sonu olmalı diyordu kendi kendine. “Para” tüm güç senin senin olmadığın bir dünya da olmalı diye düşünüyordu kendi kendine. Tanrıya olan inancı sadece o küçük çocuk içindi bir tanrı yoksa daha kötü diye düşünüyordu o zaman bu yaşam bu bütün karanlık yaşamak insanı diri diri yakan cehennem ateşinin kendisi olurdu diye düşündü. 

   Tanrım diye başladı duasına her geceki gibi gerçek adaletin olduğu bir dünya varsa beni de al oraya. Adalete olan inancını tamamen yitirmiş biri için bile bir adalet var olmalı ama aynı yasalar aynı insanlar için değil midir? Herkes için aynı olan yasa nasıl adalet adını alır? Kendini uykuya teslim edecek tavana bakarken saat tik takları arasında tek bir şey hayal ediyordu. Mavi gözlü çocuk ve kardeşi bu gece karınları tok uyuyorlardı verdiği paranın nasıl yemeğe dönüştüğünü belki de anneleri bir çorba yapmıştır. Sıcak bir çorba içmişlerdir çocuklar karnının gurultusu odanın boş odanın içinde yankılandı. Sadece o mavi gözleri düşünüyordu kendi gibi mavi gözlü sarı saçları kirden kararmış çocuğun karnının doyduğunu bir gecelik bir adalet yarattığına inanmak istiyordu. Kim bilir belki o parayla kendilerine pamuk şeker almışlardır diye düşündü.

Comments

Popular Posts