Ey Özgürlük


 

            Özgürlüğün tanımı, tanımlanacak şeyin idraki probleminden dolayı zor ve kesinkes bir tanım ile zapt etmesi imkânsız bir kavram olduğundan olanaksızdır. Bunun sebebi bireysel olarak zapt altına alınamamamız gibi özgürlük tanımının da sınırları her çizildiğinde, bu sınırlardan geçmeyi kolayca başaran bir istisnanın mevcut kılmasıdır. Özgürlüğün tanımı farklı filozoflar tarafından yapılmaya çalışılmış. Ancak yapılan tüm tanımlar, vasatın ötesine geçememişlerdir. Çünkü özgür bir ruha sahip olduğunu sanan insan sadece toplumun ve belirli doğa yasaları tarafından değil kendi zihni tarafından da sınırlanmış bir özgürlüğü yaşayabilmektedir. Tanım özgürlüğü, istence ve istenç doğrultusundaki eylemlerle sınırlamak istese de özgürlük, hür iradeden başlamalıdır.

            Bu alan insandan başlıyor. Tanımı hür iradenin kendisiyle başlatmak istememin sebebi de bu. İstenç tüm canlı türlerinde mevcuttur. Ancak irade -burada koşullu iradeyi irade tanımının dışında tutuyoruz- sadece insanda mevcuttur. Bu sebepten dolayı da Özgür/Hür sadece insanın sahip olabileceği bir özellik ve aynı zamanda duygu ve durumdur. Çünkü özgürlük sadece bir eylemin değerlendirilmesi değil daha sonra da değineceğimiz gibi bir durumu ve duyguyu da içine alır. Eylemlerimiz insan olarak istençlerimizden doğar. Ancak hepimiz biliyoruz ki insan her koşulda istencin kendisiyle bir savaş halindedir. Bunu her insanın tecrübesi dahilinde değerlendirdiğimizde özgürlük bir istenç sonucu değil benliğin ve sorgulayabilmenin yarattığı bir duygudur. Her tanım başka yan tanımları doğurduğu gibi özgürlük üzerine yaptığımız bu tanımda beraberinde birçok alt tanımı doğuracaktır.

            Burada daha önce yapılmış birçok felsefi tabir olduğu gibi bunun altında kelamcıların tanımı ve İslam, Hristiyanlık ve Yahudilikte de özgürlüğe farklı bir tanım getirerek dinin insanı özgürleştirdiğini söyleyebilen ve söylemiş kişiler mevcuttur. İsmet Özel’in “Taşları Yemek Yasaktır” kitabı bu konuda benim en büyük eleştirilerime maruz kalan görüşlerden biriyle kelimenin sadece tanımına değil anlamına bir suikast düzenleyerek yapmasıdır. İsmet Özel kitapta “Özgürlük” kelimesinin anlamını özü gür olan olarak tanımlar. Bu tanım sadece benim için değil dili kullanan herkes için bayağı bir anlam kaydırmacadan öteye geçemez.

            Özellikle kelamcıların bu konuda özgürlüğü bu kadar içlerine alma isteğini anlayabilmem mümkün değil. Tanımı gereği her din teslim olmayı ve teslim etmeyi içerir. O zaman dine inanan insanların “Ben inanıyorum ve en yüce olan yaratıcıya tüm özgürlüğümü teslim ettim” demesi bence onlar için daha hayırlısı olacaktır. Çünkü “Özgürlük” ile savaşıp tüm dünya bu kelimeyi yanlış kullanıyor diyerek kelimenin anlamıyla savaşmak yapılabilecek en abes savunmadır. Burada İsmet Özel’in görüşünü yanlış değil manasız bulduğumu söylemeliyim. Yani böyle bir tanımlama ve savaşa ihtiyaç olmadığı kanısındayım. Düşünce eylemden önce doğar eyleme dökülecek bir düşünce de tehlikelidir. Bu tanım ve tanımlamalar sadece bir grubun aklındaki fikirleri tamamıyla değil kısmen değiştirmenin ötesine geçemez.

            Bizim özgürlük tanımımız, sadece özgürlüğü kuşatan ve herkes tarafından olmasa da çoğunluk tarafından kabul gören değil aynı zamanda kelimenin ve tanımın özünü değiştirmeyen bir temele indirgenmeli. Bu sebepten bu yazıda bu alanda okuduğum filozoflar arasında en akılcı görüşlerden birinin temellerinden yükselecek. İskoç asıllı düşünür John Stuart Mill’in “Özgürlük Üstüne” başlıklı metnini temele değilse de yazının anlamının temelinde benim fikirlerimin oluşmasına olan katkısı sebebiyle belirtmekte fayda görüyorum. Mill’in görüşleri hür/özgür ikililiğine de bir çözüm anlamında çok değerli.

            En baştan belirtmeliyim ki bu yazıya mensup olan her görüş tamamıyla benim zihnimin ürünüdür. Görüşlerimi oluşmasında özgürlük konusunda bana katkı sunan okuma kaynaklarım. Başta Platon, Hegel, Kant, Nietzsche, Heidegger, Hume ve en sona bıraktığım diğerlerinden bira farklı bulduğum, Jean Jacques Rousseau. Burada saydığım her biri aslında özgürlüğü bir anlamda felsefeci olmanın özgüveni ve tanım yapma alışkanlığından dolayı belki de bir kalıp ile tanırlar.

            Kişilerin tanımları bu yazının konusu olmadığından konumuza özgürlüğün neliği ile ilgili sorumuzun cevabına dönelim. Başta da belirttiğimiz gibi özgürlüğün sadece tanımına yönelik değil, özgürlüğün neliği üzerine de bir problemden bahsetmeliyiz. Bu yazı çerçevesinde özgürlük birden farklı öz ile değerlendirilecektir.

ÖZGÜR DURUM

            Özgürlük sadece sabit eylemsiz bir ortamda bulunabilir mi? Bu sorunun özgürlüğün durum halini yarattığını düşünmek zor olsa da. Özgürlüğün neliğini sadece eylemler üzerinde gören görüşün yanıldığını burada anlayabiliriz. Çünkü sadece eylemlere odaklanan özgürlüğe yapılan en büyük eleştiri “Her isteğini yapan insan özgür müdür?” olur. Biz hepimiz özgürlüğün bir sınırı olduğunun farkındayız. Buna Kant’ın ahlaki ilkesi ile bakarsak iyi olmayanın özgür de olamayacağını görmüş oluruz. Yani özgür olmak için iyi olmak şarttır. O halde tanımı gereği iyi olmak özgür olmamaktır. Tabi bu özgürlüğü sadece istenç ve eyleme bağlayan bir görüşün çerçevesinde olabilir. Oysa buradaki durum özgür olma durumunun varlığı ile çözümlenebilir.

Özgürlük eylemden önce bir durumdur. Yani sorgulama ile var olan bir durum. Davranışlarını sorgulayabilen insanın kazandığı bir durum. Yani sorgulama özgür olmanın ön koşuludur. Bunu tanımlamak beraberinde birçok sorunu getirecek olsa da sorgulayan kişiye atfettiğimiz özgürlük durumu yapılması mecburi olarak var olan bir sonuçtur. Çünkü bu koşul akla sahip olmayan her canlıyı sorgulama yeteneğini kaybeden insanları da dahil ederek özgürlük durumundan çıkarır. Yani her şeyden önce özgürlük, sorgulayabilmektir.

Bir Eylem Olarak Özgürlük

            O halde baştan beri tanımıyla uğraştığımız gerçek özgür eylem nedir. Burada bu, özgür olma durumunun tanımı gereği sorgulanmış eylemdir. Bizce akıllı sorgulama hem özgür hem de iyi eyleme götürür. Bu sebepten dolayı toplumu geliştirecek eylemin de özgür eylemden geçtiğini düşünüyoruz. Özgür eylem sonucu düşünülmüş eylemdir. Yani bizim tanımımızla özgür insanın eylemleri özgür eylemdir. Özgür insan olmanın koşulu da sorgulayabilmek iyi ve kötüyü ayırt edebilmektir.

            Burada hemen doğacak soru “hem özgür hem de kötü insan mümkün müdür? “olacak. Buna vereceğimiz cevap aslında tanımdan kopmamak adına hayır mümkün değildir. Yani “kötülük özgürlük dışı bir eylemdir.” Cevabı olmalı. Ancak bu cevabı kimsenin özgürlük tanımında yer bulamayacağının da farkındayım. Bunun sebebi insanların “özgür” ile olan ilişkileri ve bizim tanımımızla bakmakta güçlük duymaları.

            Tanımımız gereği özgür, düşünmenin ön koşulu ile yani sorgulamayla hayata bakabilecek yeteneğe sahip olan olduğundan iyi de kötü de eylemlere verilecek bir öz değil daha önce belirttiğimiz gibi istence ait bir tanım olacaktır.

            Daha önceki yazılarımda belirttiğim iyilik üzerine tartışmayı burada devam ettirmek istemiyorum. Kısaca iyi ve kötü eylemlere değil eylemlere sebep olan istence verilen isimdir. İyi isteme iyi eylemi -bu eylem kötü bir görünüşe sahip olabilir-, kötü isteme kötü eylemi-kimi zaman bu eylem iyi görünebilir- getirecektir.

            Özgürlüğün durumu gibi iyi ve kötünün de durumu olduğu gibi bir düşünceden değil insanın sorgulama dışı ani özgürlüğün dışında bir istence de -buna hayvani isteme diyebiliriz- sahip olduğunu söylemek istiyoruz.

SONUÇ

            Özgürlük bir durumdan başlar bu durum eylemleri sorgulayan ve sorgulamasının sonucunda davranabilen kişidir. Bu kişinin eylemleri özgürlüğün altında tanımlanır. Özgür eylem öncelikle sorgulama kabiliyetine de sahip olabilmekten geçer. Aynı zaman da bu durum insanın içinde özgürlük duygusunu doğurur. Benim görüşüm her tartışmanın sebebi özgürlüğe vurulan sınırlamalardır. Bu da özgür düşünmeye ve sorgulamaya kıymak, suikaste kurban etmektir. İnsan oldu bir canlı ve diğer canlılardan onu özgürlük ayırdı. Büyüdü Atatürk oldu insan çünkü “Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir.” Dedi.

 

Comments

Popular Posts