KEFARET
20
Ocak 2001
Sevgilim,
Adını sen koy tüm yalnızlığımın. Sana
bu satırları yazdığım sırada, vazgeçmenin ötesinde geziyorum. Artık vazgeçiyorum.
Benim olabilme ihtimalinle geçen 10 senenin seneyi devriyesinde, vazgeçiyorum. “Bu
yıl bizim yılımız olacak.” diyerek dua edilmiş tüm o yıllara olan öfkem ve
kinimle yıkıyorum tüm hayali köşklerimizi. Kesiyorum aramızda kurulan tüm hayalden
ipleri. Susuyorum konuşacak ne varsa aramızda. Son olarak yazıyorum bu
satırları sana elveda, kendime merhaba diyebilmek adına. Sesini duyduğum o ilk
günden başlayarak ben beni hiç tanıyamamış olan sana ve belki de zahmet edip
okumayacağın bu satırlar adına vazgeçiyorum. Dün hayatımın en kasvetle yıkanmış
nefretle yanmış gününün hengamesiyle boğuşurken “aşık” oldum sevgilim. Bu cümlenin
acısını, satıları yazarken ben, kör bir testereyle derime kazıyormuşçasına
hissediyorum derinden. Yıllar önce tıpkı bir doktor gibi yemin etmiştim
gözlerine bakarken. Bakmış ve ant içmiştim başka gözlere rastlamayacağıma bir
daha. Sonu gelmez bir umutla bağlanmıştın ruhuma. Sonu gelmezdi çünkü benim gözlerim
ve senin gözlerin sevişmişti o anda. Bir daha olmamak üzere bu ilki yaşamıştı o
izbe otobüs durağı altında ıslanmış saçlarımızla.
İnsan görmeden yaşayamaz seviştiği gözleri. İnsan ölmeden yaşayamaz görmeden o gözleri. Nasıl âşık olur insan ilk kez gördüğü o gözlere? Bir daha göremeyeceğini bilerek. Kalp ya ada akıl ne sebep oluyorsa gözlerden akan yaşmışçasına insandan akan aşka. Onun katili olmaya çok uğraştım ben. Sevgilim! Sen benim için hayatın kendisiydin. Beni hiç tanımadan göçüp gideceksin. Bu satırlar eline hiç ulaşmayacak. Seni bir tanrı bir de ben bileceğiz. Biz sana inanacağız. Seninle geçmiş hayallere “inanacağız” bu satırların bahçesinde. Sen bilinmez olarak kalacaksın tüm evreni kuşatan hayatın içinde. Evren ne kadar habersizse insandan senin için öyle kalacağım ölümü görene değin. Habersizce seni tesbih edeceğim. Habersizce seninle yaşayacağım yine bu cennet satırlarda. Tanımı neyse cennetin, benim cennetim bu satırlar. Ben bu satırlarda yaşamaya devam edeceğim. Aradan yıllar geçecek her şey bitecek belki ulaşacak bu satırlar sana. Tamamen anlamsız gelecek yazılan her harf ve kelime.
Sevgilim! Adını bilmek için bile
hayatımın her anını vermeye razıydım kayıp zamanlarda. O günü unutmak için bile
ne yapılması gerektiyse yaptım adım adım gezdim. Ancak ne kadar unutmaya
çalıştıysam, o kadar hatırladım. Ne kadar kaçmaya çalıştıysam, kendimi senin
ayak izlerine bakarken buldum.
Bir gün uyandım. Seni unutmaya çalışırken sen hariç her şeyi unutarak uyandım. O sabaha uyanan insan ne yapacağını bilemez halde aynaya sarılır. Koştum sabahın güneşini bile unutmuş halde. Aynada seni görme umuduyla. Öyle unuttum ki kendimi. Kendini Allah sanan derviş gibi sen sandım kendimi. Açık gözlerimin karşısında seni görmeyi umdum. Adın her yerde var, aynı zamanda yok oldu. Sen benim yansımamdın. Kaybettiğim yerde bulmak umuduyla kendimi yine aynı durakta aynı adımlara basmakta buldum. Nereden gelmiştin o gün. Ankara’nın ayazına alışık olmadığın belliydi. O gün nereden buldun benim gözlerimi senden habersiz seninle, neden yaşattın bu 10 seneyi.
O kadar sordum sana seni. Ancak
anlatmadım beni. Özürlerimi kabul et lütfen. Benim adım Mikail. 1 Şubat itibariyle
32 seneyi devireceğim hayatın yokuşundan. Şimdi sana anlattıklarımın gerçekliğini
sorgulayan zihnine yalvarıyorum. Bu satırları eline alıp okuma fırsatı bulursan, benim bu satırlara bir umut bağladığım gibi bir düşünceye sakın kapılma. Ben sana
olan aşkımdan ilk gün vazgeçtim. Bir umuda bağlandım ki kaybetmeyi umdum. Ben sana
olan inancımı her anıma yazdım. Kaderimi kendi ellerimle senin umudunun
müsveddesinin üzerine karaladım. O yüzden bazen kayboldum kendimi kendi
kaderimde bulamadım. Bana yaklaşan herkes satırların arasında kelimelerin yamacında
seni seçti. Hayatıma giren herkes bana seni sordu. Bilmeden sordular cevabını
kimsenin bilmediği o soruyu. Kimisi için saplantılı bir aşıktım ben.
Ailem hakkında merak etmişsindir
belki. Benim bir ailem yok yetimhanede büyümüş. Darüşşafaka’da eğitim almış bir
kimsesizim. Seni gördüğüm andan bugüne dek benim her şeyim sendin. Sen benim
sırrımdın. Bu satırları okurken senden herkese bahsettiğim hülyasına inanmış
olabilirsin. Ancak senin varlığını bir ben bir de geceleri sohbet ettiğim tanrım
bilir. Kaderim yalınayak derdim geceleri ona. Yürürken kanıyor her adımda. Kaderimi
sen yazdın ben yaşamaktayım tanrım.
Sevgilim! Bu yazdıklarım seni
korkutmasın benden sana ne bir zarar ne de bir adım gelir. Ben sana yürümeyi senin yolundan gitmeyi çok
önceleri bıraktım. Bir adam tanıdım. Senin sayende onu unuttum. Bir zaman sonra
ne zaman aynaya baksam onu gördüm. Adını bile unuttum bazı bazı. Kelimeler devşirdim
seni anlatmak için ama çaresiz ve yetersiz kaldı.
“İnanmayı
bırakırsan unutmaya başlarsın.”
İşte sevgilim ben seni böyle yendim.
Bir savaştı sana olan aşkım askerleri de bendim. Çünkü ben hem sen hem de bendim.
Ölen her asker bendendi. Savaş devam ettikçe kanı akan da bendim. Ölen her
askerin arkasından ağlayan ana da baba da bendim. Kapıda bağıran tekbir getiren
asker de bendim. Acılı aileye bu haberi veren komutan da bendim. Bu savaş kanlı
bir savaştı kimsenin kazanamayacağını en iyi ben biliyordum. O yüzden en eski satranç
kuralına geri döndüm.
“Bir
savaş bitsin istiyorsan kazanmak zorundasın.”
Ben de seni yendim. Senin bir yalan olduğuna inanarak, tekrar âşık olarak yendim. Sevgilim! Bu satırların her bir kelimesinde ben seni sevdim. Ancak şimdi sen benim için bu satırların arasında bir ceset, var olmayan bir gerçekliksin. Ben sevgilim! Âşık oldum. Beni duymadan ölecek olan sen için daha çok âşık oldum. Ben Mikail. Senin hiç tanımadığın, tanımadığın hayatı boyunca sana ve seni bulabilme ihtimaline aşık kimsesiz biri. Elveda sevgilim! Elveda aşkım! Seni bu satırlara emanet ediyorum. Huzurla uyu. Zarfı katlayıp üzerine yazacak bir adres bulana değin. İyi uykular.
Comments
Post a Comment