27 KASIM 2022
27.11.2022
Günün
adı Ferhan Şensoy. Bu günlüğe başlarken sadece duygu ve düşüncelerimi kendime
anlatacak kadar cesur olmak istemiştim. Şimdi, yazmaya devam ettikçe, fark ediyorum
ki yazdıklarımın arasına başkalarının karışması gerekiyormuş. Başkaları kadar
belirsiz bir kelimenin içine sıkışmaktan çok daha kutsal bir kişi, Ferhan Şensoy
benim için. Adını duyuyorum zihnimde yankılandığı anda yüzlerce söz ve şarkı
yankılanıyor aynı anda. Bu kadar üretmek mümkün mü diye soruyorum ardından
kendime bir insan bu kadar nasıl üretmiş olabilir. Üretmek, uydurmak ve
yaratmak dünyanın en zor şeyi hele ki bundan 40 sene öncenin yaşamının içinde
bunu yapabilmiş olmak daha da etkileyici. Bugün neden Ferhangi abiden bahsediyorum.
Dün gece düşünürken hayatımı 3 önemli isimle karşılaştım. Karakterimde derin
izler taşıyan 3 isim. Bu üç kişinin de solcu olması benim fikirlerimin soldan
bu kadar uzaklaşmasını anımsattı bana. Sol düşünce kanına kadar devrimci olan benim
her yerime işlemiş ancak ben devrimin mümkün olmadığını kokluyorum artık
Türkiye’de.
Bizim
solculuğum da insanların duygularla olan savaşı gibi kaybedilmiş bir hayal. Bir
rüya olarak geçmişte kaldı sadece. Şimdi eylemi bırakıp sadece düşüncelerime
sarılıyorum. Eylemlerin yorucu olmasından kaynaklı değil bir karınca ne kadar
güçlü olursa olsun. Kendi ağırlığının 3 katını kaldırabilecek olan o güce rağmen,
nasıl sadece bir karıncaysa, ben de kendimi karınca gibi hissediyorum sadece.
“Üçlüler”
Üçlüler,
kim bu üçlüler peki hayatımı çizen isimler; Ferhan Şensoy, Nazım Hikmet, Cem Karaca.
Bu üç isimle ilgili kafamda bir değer ilişkisi kurmuyorum. Değerlerini ölçmeye
ve onlara bir değer atfedecek bir teraziye sahip değilim ben. Ben onlara olan
bağlılığımdan söz etmek istiyorum. Nazım Hikmet’in “Ben İçeri Düştüğümden Beri”
şiirini ilk okuduğum andan beri üzerinden ne kadar zaman geçmiş olursa olsun yıllara
meydan okuyan o cesaretle hala ilk günkü etkileyiciliğiyle okuyorum her seferinde.
Her şeye rağmen yaşamaya ve mücadele etmeye mücadelenin kendi olan yazmaya
tutkusuyla bir zafere doğru koşmaya devam ediyor.
Ferhan
Şensoy’un Hiciv dolu kalemine ve çok az insanın sahip olabileceği okur gibi
yazar terimini sırtlayan özel edebiyatına hayranım. Okurken onun sesinden çıkıyor
kelimeler, tiyatroda onunla sahnede gibi hissediyorum.
Ferhan
Şensoy’a da bir şiir yazmasam ayıp olurdu değil mi?
Ferhangi Abi
Destur verdim gir
içeri, başlasın şimdi güldürü
Yok yahu! Olur mu
hiç öyle ben alırım seni içeri
İzin vermek ne haddine
deyyus! Padişahım Çok yaşa!
Unutmadan hayata
ne kadar geç başladığımı hatırlatacak günlere selam olsun. Ne güzel insanlar
geçmiş ülkemden şimdi ben bu ülkeden gitmek istemiyorum. Sadece onların
yarattığı şansı yaratmak istiyorum. Bugün çokça bahsettiğim kişiler aslında
kendime bahsettiğim ve başarabileceğimi hissettiğim bir yerin tarifini yapma
çabası.
.
.
.
.
Herakles
sesini yüksek bir yerden attı aşağı, “seni sevmiyorum artık!”
Bilmediğim bir şey söyle bana diyerek reddettim onu. Sadece
kendini mutlu etmeye çalışıyorsun. Tamam git ve mutlu ol! Benden uzak ol!
Je t'ai laissé
vivre. Vivre la vie!
.
.
.
İbne de Gaulle! İbne Galatasaray!
Comments
Post a Comment