25 OCAK 2023


 

25.01.2023

            Bugün kilometrelerce yürürken bir tiyatro oyunu yazdım. Oyunun adı “La-iklik” sesle yazılmış tek kişilik oyunum birçokları tarafından beğenildi, hayalimde. Tabii ki oyunun adı gereği uzun konuşmalarla donatılmış, Saatleri Ayarla Enstitüsü’nden alıntılarla bezenmiş duran diyaloglarla yaratılmıştı. Oyun iki perde olarak kaldırım taşlarını yazıldı. Kaldırım taşlarını yazıldığı için de zamanı gelir de bu oyunu tekrar yazmak istersem gidip o taşlardan oyunu koparmam gerekecek.

            Tiyatro benim aklıma diyalogların son bulacak kadar yaşamalarını getiriyor. Konuşma dilinde özenle zihnimde kurduğum cümlelerin sonunun gelmesini çoğunlukla beklemiyor oluyorlar, sonu beklenmeyen cümleler de yarımlı cümleler olarak bekliyorlar. Cümlemin sonun gelmesi beklenmediğinde aklımda kurduğum cümlenin ikinci yarısını düşündüğümden karşılık verilen cümleyi de düşünecek ve ona karşı cevap yazacak çok kısıtlı bir süreye sahip oluyorum bu sebeple Türkiye’de bu konuşma kültürü benim gibi ince eleyip sık dokuyan kelimeciler için çok zorlu ve yorucu bir mücadele halini alıyor.

            La-iklik oyununa gelecek olursam, oyunun ilk kısmı aslında Türk aile yapısına ikinci kısmı aslında tepkisizlik olarak vurguladığım aydın sınıfın pasif agresif tutumlarına yazılmıştı. La-iklik savunucusu olarak kendini seküler dünyanın yaratıcısı olarak kabul eden aydın kesimin bugüne kadar toplumu neden değiştiremediğini oyunun sonunda La-itlik olarak benzettiğim bir ikilemeyle kuruyordum. Oyun benim için çok eğlenceliydi. Tiyatro oyunu okumayı çok seviyor ancak Ferhan Şensoy, Shakespeare, Moliere, Carlo Goldoni, Gerard Nerval ve bunların yanında tek skeçlerini okuduğum bir düzine yazar dışında tiyatroya çok uzak biriyim. İş bankası yayınlarından çıkan birçok yayını okuma şansım oldu. Eğer çok fazla sahaf gezen biriyseniz biliyorsunuzdur ki en ucuz kitaplar tiyatro metinleri oluyor. Bunun sebebini anlaması gerçekten zor olan bu metinlerin aynı zamanda pek de özenli baskılara sahip olmamaları olarak görüyorum.

            Türk tiyatrosu benim için çok önemli bir noktada ancak düşündüğümde benim yaşımda biri için tüm hayatı boyunca bir düzineyi geçmeyecek kadar az sayıda tiyatro görmüş olması kendimi ve aynı zamanda temsil ettiğim her kesim için üzücü. Tiyatro çok pahalı mı diye düşünüyorum belki de sebebi odur. Ancak lise hayatım boyunca çok fazla sinemaya giden biriydim o zamanlar çok ucuz fiyatlarda tiyatro oyunları vardı. Tiyatroya bu kadar az gidebiliyor olmamın sebebi sanırım eskiye nazaran kaliteli ve ulaşılabilir oyun sayısının azlığıdır belki de. Tiyatronun okunabilir yanının yanında en çok okuduğum ve izleme şansı bulduğum Shakespeare ve Ferhan Şensoy oyunları bana tiyatro tutkusunu gerçekten yaşatan oyunlar oldu. Özellikle Ferhan Şensoy’un tüm orta oyuncuları izleyebilmiş olmak o kalitede bir tiyatronun 2023 İstanbul’unda yaratılamıyor olması pek acı. Orta oyuncuları Ferhan Şensoy etrafında şekillenmiş dünyanın en bizden denilecek tiyatrolarından biriymiş zamanında. Ancak şimdiki oyunların çoğu özellikle büyük oyunlar hem fazla pofuduk hem de halktan o kadar uzak. Kahraman bakkal süper markete karşı oyunundaki diyalogları kendi zihnimde defalarca kez yazma girişiminde bulunmuşumdur. Peki bu oyunda beni bu kadar etkileyen neydi sualine bir cevapsa bulunamamıştı. Okuma yazma biliyor olması insanın her suale bir tekzip bulabileceği anlamına gelmiyordu.

            Zamandan sıyrılıp oyunların aslında her birinin bir müzikal olması Ferhan Şensoy dendiğinde akla gelen ilk şeylerden birinin de müzik olmasına sebebiyet veriyor. Çok zamandır Ferhan Şensoy yazmıyordum bugünün konusunun tiyatro olmasından sebep büyük ustayı da anmış oldum.

            Piyango geceler.

.

.

.

.

.

.

.

.

 Zamane armutları

 

Eskiden çok güzel kokardı armutlar

Şimdi kokusuz tatsız ve pek mayhoş

 

Eskiden ve eskiye özlem

Uzun zamandır dalından bir armut yemiyorum

 

Küçük bir çocukken ağaç sulardım

Bahçedeki ağaçların her birine eşit suyu taşırdım tek tek

 

Küçük bir çocukken dalından armut yerdim

Küçük bir çocukken armut yemeye doyamazdım.

 

Comments

  1. Büyümek hep böyle çaresizlik mi öğretir?
    Küçükken yalnızca sever, gezer, yaşar ve yerdim. Şimdiyse anılarımı sulamaktan öteye gidemiyorum yeşermeyeceğini bile bile kör bir hevesle...

    ReplyDelete
    Replies
    1. Küçükken ben mi daha masumdum. Yoksa içimdeki masumluk küçük bedenime mi büyük geliyordu?

      Delete

Post a Comment

Popular Posts