31 OCAK 2023
31.01.2023
Çocukluğun özgün ve özgür düşlerini özlemekteyim.
Bir günü bir gününe uymayan amansız hayalleri
Bir bakıma istifelemek zihnin arka odalarına.
Düşün kurup, düşlemek hayal adını alan gelecek zamanlı cümleleri.
Çocukluk büyümek istenciyle geçirilen büyük yoz hatalar silsilesiyle geçiyor.
Kimse çocuk olmayı öğretmiyor, büyümeyi öğretmeye çalışıyorlar.
Oysa çocuk olmayı öğretseler çocuklar kendi kendine büyüyecek olurlar zaten.
Çocuk olmayı öğrenmeyen niceleri daha çocuk diyemeden kendine adam oluveriyor.
Adam oluveriyor ama adam dediklerinin de ne olduğunu bilmediğinden kafası bulanık şekilde sorumluluklara yıkılıyor.
Hiç hata yapmamış, hatalar yapacak fırsatı bulmamış can adam, canını kaybediyor ilk hatasında.
Üzülüyor, kırılıyor ol yerinden.
Günü gelince bu kırıklardan ölüyor.
Hiç büyüyememiş adam olaraktan.
Günler illaki geçecek, geçmişte bir yerden gelecek.
Bir bir adımlar atılacak.
Bizler zamanın en vahşi yanını tanıyoruz.
Durmamaksızlığı, insanla zamanın diyalektiği.
Zaman duruyor olsaydı, bir an.
Zaman duruyor olsaydı, istediği an.
O zaman insan daha az savaşırdı onunla.
Bir zaman durur, öylece beklerdi.
Elindeki kumandayla yeniden başlayacağı ana dek beklerdi.
Şimdinin sihriyle tanışma fırsatı bulurdu.
Gerçek şimdiler bir araya gelir zamanı o zaman da yaratmış olurdu.
Yoldan geçen biri de zamanın integralini alır, karamsar tanrıyı bulurdu.
Gerçi tanrının nice yeteneği yanında tekilliği zamandan değil mi?
Bir bakıma kurulmuş hayalleri televizyonda izlemek gibi.
Günün birinde gideceği bir yaşama iz bırakma çabası, büyüleyici.
Zorlama hayallerin içinden çıkılamaz yaprak dökümlerine sebep olmasındansa hayal kurmayı bırakmalı.
Yani aslında hayaller o derece de matah şeyler de değiller.
Nediriyle bu kadar uğraşmadığımız için kolay hayal kurmak.
Çünkü hayal kurmak hedef değildir.
Ben hayal kuracağım, zamanı gelince.
Bu kadar basir bir hayal de kurulabilirse de.
Aslında zamanın dışındadır hayal kurmak.
Umarım bir gün ben de hayal kurarım.
Düş kurmak serbest olsa herkese, en çok yaşlılar düş kurardı.
Ben düş kurmak istemiyorum, düş olmak istiyorum.
Yani birinin düşü de değil yalnızca, tüm hayatım bir roman olsaydı, biri alıp okumuş okurken de fena bir haltlar yiyerek cümledeki isim zanlısı yerine beni koymuş.
Bu yaptığı hatanın neleri yol açacağını ise hiç düşünmemiş.
O da o ya neden düşünsün ki eni sonu bir roman okumakta.
Iyi de daha fenası varmakta cümlenin sonuna, biri bunu neden yazmakta.
Yani Tanrı figürü o yazarsa eğer neden bu derece çarpık ve tutarsız bir öyküyü kaleme alma gereği duymuş.
Ben bu oyunda oynamak istedim mi de bir şahıs önce o romanı alıyor sonra fikirleriyle taciz ettiği düşünselinde beni koyuyor oraya.
Ben bu yaşamda hiç yer almak istemedim.
Eğer bir yaşamda yer alma isteği duysaydım, kendim yazardım.
Ama bu boktan romanı okuyarak beni bu anakaraya mıhlayan fenni insane düşselinden de davacı olmak hissinden de kendimi vazgeçiremiyorum.
Gün gelecek ve şu olacak bu hayat kendisini tanıma cürmüne erişecek de diyemiyorum ne yazık ki.
Çünkü bunu yapacak hayal gücüne sahip değilim.
Uydurmak ve telkin etmek benim naçiz gücüm bu kuguda.
Lakin hayal gücüm kendi sınıfında yetersiz.
Hayal gücü yaratmak değil de kurmaksa kurgusuzum.
Bu kurgusuzluk gelecek zamanın bir yerinden geçmiş koparılmış durumda.
Romanı okuyan arkadaş sıkılmış olsa gerek bazı sayfaları yırtıp atmış.
Ya da bu ilk okunuş değil bazı yerler salt okunmaz olarak yarım yamalak okunuyor.
Okur tuvalet molası alınca da uyuyor oluyorum.
Sayfalar döndürülüyor ve gelecek payidar oluyor.
Bu bir izlence ve sonu gelmeli diyerek sıkılıyor okur.
Çünkü okudukça daha da yazılıyor.
Tanrı ne garip bir yazar her an yazmaktan usanmıyor.
Umarım yarını güzel yazar, sonraki sayfada görüşmek üzere.
Comments
Post a Comment