Bağımsız Duygular


Bağımsız Duygular

            Uzun zaman hissetmeyen insanların ortak özellikleri, kendilerine olan güvenlerinin yaratıcı cümlelerin arkasına gizlenmek zorunda olmasıdır. Bakınız ben ve ecdadım saydığım ünlü yazarlar silsilesinin adları bilinen ve bilinmeyen üyeleri.  Bir zamanlar kendimi tanınmış bir yazar olabileceğime sevilen bir insan olabileceğime inandırmıştım. Oysa zamanın dörtnala dürtüklemesinden yaşamı tüm hayallerimin aslında o kadar da alıngan hayaller olmadığını hissediyorum. Yani efendim olabilir ben daha iyisini yapabilirim. Lakin ne üretecek olursam olayım yalnızca birileri bundan zevk almak isteyecek biliyorum çünkü ben de öyle yapıyorum. Her gün yüzlerce sayfayı okurken hangisinde yazarı anlamaya çalışıyorum sayılı onların seviyesine çıktığımda belki hayatın içinde bulunmayacağım artık. Yani anladığım kadarıyla hayatın içinde anlaşılmak pek mümkün değil. Anlaşılmak istiyor ise insan önce hayatı tamamlayıp kapağını kapatıp uzaktan öylece izlemeli hayatını anımsamadan sadece bir bütün olarak ele alınabilecek bir hayatı olduğunu anımsatmalı kendine. Bir bakıma benim her gün sonunda yazdıklarımı okuma kararlılığıyla satırları istiflerken yaptığım gibi. Günün en ucuz bölümü aynı zamanda düşünmeyi mecbur kılan bölümü de yazmak için bilgisayarın başına geçip üç boyutlu öykülere ve dört boyutlu hayallere ayırdığım vakit. Aynı zamanda beni kifayetsiz ve uçuk zaman perver insanlarla tanıştıran hayaller. Onlarla hayallerimde tanışıyorum. Uzun uzun oturup konuşuyorlar benimle daha da önemlisi beni dinliyorlar. Sadece anlamak için değil aynı zamanda yorum yapmak istiyorlar. Beni bir tek onlar seviyor. Yazdıklarımı okuyup bunlar iğrenç şeyler deseler ben en çok onları severdim. Beni sevdiğini iddia eden ama yazdıklarımı okumak zahmetine girmeyen herkese aynı tepki ve gözle bakıyorum. Ben gördüğünüz değilim. Ben duyduğunuz değilim. Ben yazdığım satırların arasında yaşıyorum. Gerçek hayatta en ufak bir izim veya mal varlığım olmasa da cennet köşkleri yazıyorum satır aralarıma. Orada yaşamak tüm yaşamakçalardan daha güzel aslında bunun ne kadar değerli olduğunun farkında olmayan bir garip insan sürüsü benimle ilgili otomal hayaller kurma gafletine de düşüyorlar aslında duydukları  ya da duyumsadıkları hiçbir tüzel kimliğin sahibi ben değilim. Onlar ben diye sevgi beslediklerini insansı hayvandan fazlası değilim. Tek farkım diğer hayvancı hayvansılardan çok daha fazla hayal kuruyorum. Bazen o kadar fazla hayal kuruyorum ki görünmez ipler çıkıp zihnimden kâğıdın üzerinde hayat buluyorlar. Yazmayı kıskanıyorum insanlardan güzellikleri paraları hiçbir anlam ifade etmiyor benim için özellikle insanın kendisi madde olarak hiçbir anlam barındırmıyor zihnimde. Öte yandan okuduğum yazarların cümleleri işliyor içime. Hiç görmediğim insanların kurduğu cümleleri kıskanıyorum. Sonra aynı cümleyi bin kere tekrar ediyorum. Bin bir kere söylüyorum kendime aynı uçup cümleleri. Aslında hiçbir anlama gelmeyen cümlelerin beni daha fazla etkilediğini hissediyorum. Söylenen sözlerin hepsi uydurma olsa da bu cümleler kimi için evcil kimi için bencil. Ben bağımsızlığımı bu cümlelerden alıyorum. Mademki Atatürk yıllar önce benim yaşayamayacağım bir zamanda terk etmiş yaşamayı benim de bağımsızlığımı almam gereken bir yer olmalı. Atatürk’ün herkese miras bıraktığı hürriyetten bana kalmamış. Doğduğum anda sıraya girmişim doktorlar ben doğar doğmaz nakil sırasına adımı yazmışlar hürriyet bekliyor; eğer uygun hürriyeti bulmazsa hayata devam edecekler demişler. Ne yazık ki o listeden bir sonuç çıkmadı bana kadar kalmamış 80 senelik süreçte olabildiğince bol keseden dağıtılmış. Benim de kendi hürriyetimi yaratmam gerekti yazarak yarattım sahip olduğum hürriyeti bakınız ben daha önceleri de yaratmaya meraklı bir kimseydim. Belki de annemin karnında rahmin duvarlarına yazmışımdır ilk şiirlerimi. Benim mağaram oydu ben de kendi hayatımın peygamberiyim kendi mağaramda aydınlanıp öyle atıldım hayata. Her bebek doğduğunda ağlarmış ben yazmışım benim sesim acıdan ve haykırıştan değil yazmak için ağlamışım elimi uzatıp ilk aldığım şey kalem olmuş. Küçükken elimde sanki bir kalem varmış gibi ranzanın tahtalarına yazardım her gece uyurken yazmak için okumam gerektiğini daha öğretmemişlerdi bana. Sonra okuma yarışına girip sonsuza dek okuyabileceğim bir maceraya atıldım. Atılımım aslında beni başka bir dünyadan selamlayan uçsuz bucaksız bir dünyayı kelimelerle anlatmaktı. Buradan illaki bir şey çıkmalıydı diyerek gördüğüm her şeyi zamanın kendi kâğıdına yazabilmeyi öğrendim. Öğrendim, kimseden değil yaparak öğrendim. Defteri kapatıp öyle gittim uyumaya.


Comments

Popular Posts