BAKIMSIZ FİKİRLER
12.03.2023
Yüzyılın
karamsarları, inancı olmadığını beyan eden dogmatikler, yerleşik inançlardan
sıyrılır gibi düşünen isyankâr Spiritüalistler ve dogmanın ürünü Natüralistler;
tüm bu grupların yerel ve genele hitap ediyor görünürde gerçekten uzak
tanımları vardır. Yüzyılımızın en favori inancı, inançsızlıkla tanışanlar yukarıda
adı geçen inançlardan birine üye olmak suretiyle inançlarına yeni bir boyut
getirirler. Tanrının sadece bir düşünce olduğunu düşünebilirsiniz. Ancak tüm
inançların tanrıya ihtiyaç duymadığının da farkında olmalısınız.
İnanç
var olmak için ayakta durmak için gereklidir. Tanrı, evreni yaratan mutlak güç,
mutlak kural koyucu ya da tapınılması gereken obje; tüm bu tanımların bir
inancın altında yer alan simgeler olduğunu bilmeli insan. En inançlı kişiler bilim
insanlarıdır. Bunu söylediğinizde herkesin sizi öldürmek isteyeceği bir dönemde
yaşıyoruz. Bilimin metodolojisi ve günümüz felsefesi Natüralizm, dogmaların en
yaygın versiyonudur. Bilimin dogmatik olmadığını düşünmek bilim yapmamayı
gerektirir. Aslında söylediğimiz, bildiğimiz tüm bilimsel bilgiler dogmatiktir.
Birinin ona inanması gereken temel unsurları kabul gerektirir. Evrenin sabit
bir kurallar dizisiyle işlediğini düşünmek zorunda kalan Natüralizm bunun
ardından bu kuralların ne olduğunu öğrenmeye ve tatbik etmeye çalışır. Bunu dogmatik
yapan, herhangi bir deneysel çıkarıma dayanıyor olmayışıdır. Evrende bazı kurallar
vardır. Bu kuralların dışına çıkılamaz. Bu tez tüm insanlığın sahip olduğu bir
önsezi ve güçlü delillerle sağlamlaştığı düşünülen ve günümüz bilimini de
mümkün kılan temel dogmadır. Sizler inanmak zorundasınız. Bunun farkında olmadan
ya da farkında olarak inanıyor olmanız inandığınız gerçeğini değiştiremez. Ben
tanrı inancını reddediyorum; bunu söyleyen biri öncelikle evrende bazı
kuralların olduğunu ama bu kuralları kimsenin koymadığı düşüncesinin yanında
bulunacak ve kendini tüm dindarlardan daha inançsız ve yetkin sayacaktır.
Yüzyılımızın en büyük hatası dinin bilimi, bilimin ise dini dışlayıcı ve
küçümseyici pozisyonda durma isteğidir. Bunun yegâne sebebi, benim gözlemlerim neticesinde
insanların dogmatik olmak istememeleri ya da bunu kabul edecek cesarete sahip
olmamalarıdır. Bilim cevap veremediği soruları dini alana süpürürken din ise
cevap bulamadığı soruları dinden alıp bunlar aslında beni kitabımda var cevabını
vermekle meşguldür. Aslında her iki taifenin de yanlış olduğunu dışarıdan bakan
üçüncü bir gözün layıkıyla anlayabileceğini düşünüyorum. Bilimin bir safsata
olmadığını biliyoruz. Her dogmanın safsata sanılması genel olarak popülizm
kurbanlarının saptığı bir yoldur.
Bu
yazının temel argümanı fikirlerin her zaman dogmalaşabileceği ancak bilmemenin
insan doğasının bir parçası olduğu koşulda yaşıyor olabileceğini göstermektir. Deneme
yazmak, düşüncelerimi çalakalem değil gerçekliğine inandığım fikir bloklarının
üzerinde duracak şekilde anlatabilme amacını taşıyor benim için. Yazdıklarım
verilere değil düşüncelere dayanıyor. Başka düşünceleri okumaktan zevk aldığım
ve savaşın düşün arazisinde insanı geliştirecek bir hal alması gerektiğini
düşündüğüm için yazıyorum.
İnançsız
bir insan bloğunun ben hiçbir şeye inanmam diyen insanların aslında ne kadar fazla
inancı olduğunu göstermeye çalışacağım. Bunu yaparken aynı zamanda inancın
neden bu kadar yaftalandığını “ inanıyorum ve biliyorum ”un birbirinden ayrı
şeyler olarak görülmesindeki illüzyonunu kendi görüşlerim ışığında aydınlatma
çabası taşıyacağım.
İnançsız
insanlara -burada inançsız dini ve genel kabul gören inançlardan kendini ayrık gören
insanlar için kullanıldı- bunu anlatmak daha kolay. Çünkü inançsızlar dogmatik
olmaktan o kadar korkuyorlar ki kendilerini insana ve ona ait olan yegâne büyük
güç olan zihin ve zekaya tutsak ediyorlar. Bunun için de inanmadığını söyleyen
birine aslında ne kadar büyük bir inanç taşıdığını anlatmak çok daha kolay
olacak.
Natüralizme
inanmadığını söyleyebilir ve bununla beraber inançsızım ben savını koruyabilir.
Biz bunun yanlışlığını göstermek için daha büyük bir temel sorunla örtüşeceğiz.
Kolektif bir aklın inançsız kalmasının mümkün olmadığını ve ancak sonsuz bir yaşam
ve aklın inançsız kalabileceğini yani tanrının tek inançsız kurgu olabileceğini
söyleyeceğiz. Çünkü idrak aslında bir inançtır. Geliştirdiğimiz bilim ve
felsefe bu inancı güçlendirici savları bünyesinde bulundurabilir. Bunu yaparken
bunun dogmatik ve inanç kökeninde olmadığı söylemek yalnızca bu kolektif bilince
ihanet etmek olacaktır. Yukarıda da bahsettiğimiz gibi bilimin temel kabullerine
inanmadan bilim yapmak mümkün değildir. Bu bilim şarlatanlarını bilimden
ayırmak için de önemli bir ön kabuldür aynı zamanda. Bilimin bize direttiği bir
inanç yoktur. Temel olarak bilimin dinden ayrılan noktası bu inançların bir sınır
koşulunun bulunmuyor olmasıdır. İnanç vardır, değişebilir. Din tek bir inanç
sistemi üzerine kurgulanırken bilim çeşitli inançları bünyesinde taşımak
zorundadır. Tanrıyı reddetmek aslında bir inançtır ve dogmatiktir. Bu en
radikal düşüncelerimden biri değil. Ancak iddia olarak ortaya koyduğum şey
tanrının olmadığına inanmak zorundasın çünkü bir kanıtın yok. Dinin mantıksız
olduğunu düşünenler tamamen kurgusal safsatalara bağımlılar çünkü bu yasaların
tanrıdan gelmediğini söylemek de bir inançtır. Ben tanrının olmadığına inanıyorum
demek, tanrıya inanmıyorum demekten daha doğrudur. Çünkü söylendiğinin aksine
bir gerçek obje olmasının dışında tanrı bir metafizik olguyu oluşturuyor.
Buraya
kadar söylediklerimin amacı, bilim ve din arasında olduğu gibi teizm ve ateizm
arasında kurulan bağlantının neden yanlış olduğunu öne koyabilmekti. Bence
yanlış sorular soruluyor ve yanlış cevaplar aranıyor. Dini düşüncelerine körü
körüne bağlı insanlar fikir özgürlüğü ve inanç özgürlüğü için her şeyi
yapıyorlar ancak inanç özgürlüğünün olmadığına inanma özgürlüğü olarak görmüyorlar.
Çünkü din ve bilim köklerinden ayrılıyor bilim ve din aynı toprakta
yeşermeyecek iki farklı bitki gibi onları aynı zemine ekmeye çalışmak ikisi
içinde bir çürütme olarak görülebilecektir. Ancak ne din için bilimi ne de
bilim için dini çürütmek gibi bir sonuç gerçek olamaz. Farklı temellerde inşa
edilen bambaşka inançlar birbirleri neticesinde bir değerlendirmeye tabi
tutulup yanlışlanamazlar.
Bilimin
safsataları dışladığını ve kendisinin mutlak bilme aracı olarak görülmesini
anlayabilmek mümkün. Ancak gerçek bilim mutlak mıdır? Yani bilime ait olan
bilme eylemi kişiden kişiye değişmez midir? Işık hızının mutlak olduğunu ve fiziğimizin
bunun üzerine kurulu olduğunu biliyoruz. Işık hızından daha hızlı
gidilemeyeceğine inanıyor ve buna göre deney yapıyoruz ve hatta teorik
düşünceler inşa ediyoruz. Zamanı geldiğinde bilimin bunun aksine bir sonuç
bulduğunda bu sonucun değişeceğini söyleyenlere o zaman da ona inanacağını
üzülerek söylemek zorundayım. Yani inancın değişebilir olmasının onun inanç
sınıfından çıkarabileceğini düşünmek asıl hata oluyor.
Bilim
insanın yarattığı en büyük kolektif inanç ve düşünce sistemidir. Düşünceler
birikir sınanır ve inanılır. Herkesin amacı yanlışlamak için ölesiye bir
çabayla uğraşmaktır. Ancak bu yanlışlama çabasının sınayan temel fikirler de
dogmatiktir.
Sonuç
olarak insan dogmalar olamadan yaşayamaz. Ancak insani dogmalar ve metafizik
dogmalar olarak ikiye ayrılabilir bu inançlar. İnsanın kendi zihnine ve
bilincine inanması ya da dinin hiç bilmediği ve çoğunun sağduyusuna aykırı
gelen söylevlerine inanması gerekir. Hangisine inanacağını kendi seçer. İnanç
kişiden bağımsız bir yapıya sahiptir. Onun inanmıyor oluşu o inancı azaltan ya
da inanması çoğaltan bir şey değildir. İnsan inanç özgürlüğüne sahiptir. Burçlara
inanmak dinlere inanmaktan yüksek bir inanç değildir. Oysa hangisine inanmakta daha özgür insanlar
düşünün
Tüm
inançları ezmek gerektiğini düşünen fikir akımları var. Agnostikliğin altında
yer alan bu inançsız felsefelerin insani inançlara sahip olması gerekliliğini
kabul edeceklerini ve bu yazının temel konusunu anlayabileceklerini düşünüyorum.
Her bir paragrafı ayrı zaman dilimlerine ayırarak okudum. Fikrinize sağlık.
ReplyDeleteTeşekkür ederim 🤗
Delete