KADIN

 


11.03.2023

            Düşünmenize izin verdikleri ölçüde düşünüyorsunuz. Biri olmaya çabalıyorsunuz. Biri olmak, fark edilsin söyledikleriniz; “Ben haklıyım.” çığlığınız kabul görsün. Bu düşüncelerin içinden kimsenin haklı olmadığını söyleyen iç sesler duyulsun istiyorsunuz. Haklı olduğunu bilimsel olarak kanıtladım. Hangi bilim? İnsanın yarattığı mı?

            İnsanların kabul ettiği, genelin inandığı şeylerden uzaklaşın. Kitapların sayfalarından ayrılın. Bakalım ne görecek gözleriniz. İnsanı ayırmak gerekiyor. Hangi insan? Bilimin bu safsatalardan sıyrılması gerekiyor. Genellemelerden uzaklaşıp doğrunun peşinden koşması gerekiyor.

            Bugün farklı sorunları yadsıyorum. Ahlakın doğrularını, ahlakımı yaratan kendimden hesap sorarcasına inkâr ediyorum. Çıplaklık bir özgürlük müdür? Bu soruyu kendime yıllar önce sorsam, “Kesinlikle özgürlüktür.” diyerek aksi cevapları kabul etmeyecek kadar özgürlük savunucusu olduğumu sanırdım. Ahlakın insanın içinde gezen bir bulut olduğunu hissediyorum. Bir zamanlar zihnimde dolaşan bulutlar yağmur olup yeni düşüncelerin filizlenmesini sağlıyorlar zihnimde. Bugün ahlak olarak sınırlandırdığım, peşinden koştuğum tüm cümlelerin zamanında üzerlerinden en kalın çizgilerle geçiyordum. Ahlakın kişisel ve olgusal olduğu yönündeki düşüncelerim değişmedi.

            İnsana bakışım tamamen değişti. Beni insan olarak kabul edin. Cinsiyetimi unutun. Bugünlerde yapılan felsefenin cinsiyetlerden kurtulması adına bir ön ayak olunması gerektiğini düşünüyorum. Felsefenin bir cinsiyeti olmadığını düşünenler felsefe tarihini kısa bir göz atma sonucu ne kadar erkeksi bir toplum yaratıldığını hemen görecektir. Yalan değil. Birçok alanda kadının görüşlerini yeni yeni öğrenmeye başlıyoruz. Ancak benim bu konudaki daha derin bir sızım, bilim yapan düşünce üreten kadınların beslendiği kaynakların erkeklerden ve erkek yaratıdan ortaya çıkıyor oluşu. Kadının insanın yaratıcısı olduğunu düşünüyorum geçmişten beri. Erkek ve kadın arasındaki farkın belirginleşmesini, kültürün zenginleşmesini, kadının nahif düşlerinin barbarlığa ve savaşa bir son getirmesini düşünüyordum. Bu görüşün mecbur bırakılmış olmasına rağmen en sert kadın ruhunun bile erkekten daha insancıl olduğunu seziyordum. Güç kadındaydı. Geleceği ev evrimi ters döndüren toplumu gelişmekten alıkoyan, benim görüşümün gerçekliğini dile getirecek olan seçilimin körelmesiydi. Küçük bir çocukken toplumu kadın değiştirir diyordum kendime. Öyle görülüyordu. Küçükken de bu toplumdan, tüm insanlıktan rahatsızdım. Bu rahatsızlık bir başka sorunun cevabıyla aydınlanacaktı. Geçmişe gittikçe kadının eşini seçemediği bir memeli oluşunu seyretmiş insanlık. Tüm canlılar içinde kadın erkekler arasında eşini seçerken önce kadın yerine bu görevi yapan bir baba figürü yaratılmış. Ardından babanın seçilim için en önem verdiği argüman olan para -başlık parası- babadan kızına miras kalmış.

            Kadın zamanında bir erkek tarafından seçilen eşini şimdi erkeksi argümanlarla seçmeye başlamış. Tarihin bir yerinde kadının varlığı hatırlanmalı. O kadar şekillenmiş bir kadın toplumuyla karşı karşıya kalmışız ki farkında olmadan kendi kadınlığını erkekliğe soyundurmaya ve bununla övünmeye başlamış kadın. Bu kırılmanın nerede gerçekleştiği belirsizliğini koruyor bence. Romanların geçmişten ve toplumdan büyük izlediğini düşünürüm her zaman. Geçmişin yaşayan kelimeleri özellikle toplum hakkında çok önemli izler taşımaktadır. Evlilik ve gelecek nesiller eğitimin temeli olan ailede inşa edildiğinin fakında olmadan gelecek adına bir şeyler söylüyoruz. Günümüzde gençliğini geçiren kadın ve erkekler bu değişken toplum normlarıyla nasıl baş edecek. Nasıl aile kuracaklar? Bunları tecrübe ederken en çok üstünde durulması gereken noktanın cehalet olduğunu düşünüyorum. Cehaletin ve kaynak bilmezliğin biat kültürünün bu denli yaygınlaştığı bir dönem olmadığını düşünüyorum. İnsanların bilimsel olarak duydukları her şeyi algılamadan kabul etmesi gerektiğini düşündüren bir sistemin içindeyiz. Karşı çıkabilmek, doğruya ulaşmaya çalışmak gerekliliğinin farkında değil. Sosyal bir medya insanların bu kadar kolay iletişime geçebildiği izlediği şeyi etkileyebildiği bir güce kavuşmuş olması, ona tüm zamanların en büyük ve bence yanlış egosantrik özellikleri kattığını düşünüyorum. Söylediği her şeyin doğru olduğuna inanan. Her şeyi rahatlıkla bilebileceğini zanneden genç, geleceğin gücü elde eden yetişkin bireyleri olduğunda ona ezilen olmayı nasıl hatırlatabileceğini bilmiyorum. Kapitalizm bir düzen olarak cinsiyeti nereye koyduysa bunun değişimine de en hızlı o uyum sağlıyor ve tüketim ayağının en güçlü yerini kadınlığa ayırıyor. Kadınların çalışma olanağının elinden alındığını söylediğinizde, kadının çok rahat çalışabileceğini özellikle halkla doğrudan ilişkili işlerde kadın tercihinin yüksekliğinden bahsedecek çok fazla insanla karşılaşabilirsiniz. Bu deneme tamamen benim görüşlerimden oluştuğu ve karşı çıkmalara açık olduğu için bu konuda da kendi izlenimlerimi aktaracağım. Kadınların özellikle çalışan kadınların yaş oranlarına bakıldığında kadınların tercih edildiği işlerde bunun sebebinin yine kadın ruhunun temsil ettiği fiziksel ve zihinsel özelliklerden ortaya çıktığını görüyorum. Kasiyerlerin yüksek bir oranının kadınlar tarafından oluştuğunu söylemek eşitlik konusunda bir savunu olmayacaktır. Bir kadının değişmesi tüm geleceği kısa bir zamanda değiştirebilir savı büyük bir rekabet yaratıyor aynı zamanda. Çünkü ben kadınların geleceği belirlediğini düşünürken, Türkiye’de tanıdığım ve gelecek diyebileceğim genç erkekler kontenjanında erkeğin kadını etkilemek için büründüğü ve kadının erkeği seçerken dikkate aldığı kıstasların toplumu ve gençliği büyük bir oranda değiştirdiğini görebilirsiniz.

            Erkeklerin temel amacı tüm diğer canlılarda olduğun gibi kadını etkilemek. Bunun aksini söyleyen herkesin ya kendini ya da toplumu yadsıdığını düşünüyorum. Toplumun çarkları parayla döndüğüne göre parayla her istediğini elde edebileceğin algısı her sokağın başında görünmez tabelalarda yazmaktadır. Bizde her sokağa çıktığımızda aynı sokak yazısıyla ve aynı insanlara denk geliyoruz. Hayatın ne olduğunu anlamaya çalışma gayemiz de yok. Buna neden olsun ki diyebiliriz. Neden bilim yapalım? Neden felsefe yapalım?

            Neden benim yaptığımı yapıp her gün okuyup her gün yazalım. Bu çabanın aslında insanların bu üstün ırk olabilme yeteneğini kuşatan aklın bir meramı olarak görmekten sebep geldiğini düşünüyorum. Bu kadar büyük bir gücü kafasının üzerinde taşıyan insanın sadece basit zevkler ve egosunun sonuçlarını düşünmemesi gerektiğini düşünüyorum.

            Türkiye Cumhuriyeti büyük ve yetkin bir insan topluluğu tarafından kuruldu. Kadınlar hakkındaki düşüncelerim her ne kadar zaman içinde birçok farklı hale büründüyse de Atatürk’ün dünyada henüz hiçbir ülkede cesaret edilemeyen fikirlere ışık tuttuğunu ve ülkemin tarihiyle gurur duyuyorum. Dilerim Türk kadını kendisine verilen bu sonsuz şansı bir lütuf olarak görmeyi bırakıp hak ettiği bağımsız duruşa kavuşabilir. Kadının nasıl olması gerektiği hakkında kadınlardan başka kimsenin görüş bildirmediği bir geleceğe; erkeklerin nasıl olması gerektiği hakkında erkeklerden başka kimsenin görüş bildirmediği yarınlar için yazılmış bir mektup olsun bu deneme. Yazmak son bulmasın.

Son olarak, yazdıklarımın kadınlar hakkında bir yargı değil uzaktan bir görüş olduğunu söylemem gerektiğini hissediyorum. Söylediklerim bireysel düşünce ve hislerin dışına çıkmamaktadır. Tüm görüşleri de dinleme arzusuna sahibim.

Comments

  1. Güzel bir patriarkal düzen eleştirisi. Kaleminize sağlık👏

    ReplyDelete
    Replies
    1. Düzeni yaratan zihinleri eleştiriyorum. Çok teşekkür ederim.

      Delete
  2. Ne güzel düşünüyorsunuz! Evet, yazmak son bulmamalı. Bilhassa sizin için. Bilimi ve felsefeyi seven biri olarak bloğunuzu zevkle okuyacağım. Tanıştığıma memnun oldum!

    ReplyDelete
    Replies
    1. Çok teşekkür ederim. Memnun oldum🙋‍♂️

      Delete

Post a Comment

Popular Posts