Titreyen Eller
“Bende sevmediğin ne
varsa senden türedi.”
Boğulur
gibi oluyor; kanadı kopan umutların, silik dünün ve diretilen hataların kazındığı
ruhum. Ruh boğuluyor, anksiyete. Tahammül edebilecek anlar sınırlı. Düşecek
gibiyim hayattan kimse tutmayacak diye korkuyorum. Bugün uzun bir yolculuğa
çıkacak harflerle parmaklarım. Kısa süreli bir yatış kalkış değil, ölümü
arzularcasına sevişen iki beden gibi diretecekler aşka ve insana. Şimdi vakti
değil belki söylemenin ama vedayı baştan başlarken yapıyorum uğurlar olsun umutlu
eller, uğurlar ola titreyen kalbim. Vakti geldiğinde ellerim sizin için
açılacak mektup olup bir pulla öpüşecek.
Kınına girecek bir postacının, artık yazılmayan tüm mektuplar adına
çıkacak o kından yükselip inecek indiği yeri parçalayacak arzusuyla. Uğurlar
olsun sevgilim tüm zamanlarım senin olsun. Gitmek de kalmak da vedalaşmak gerektiriyor.
Kalbimin gittiği yerlere yazıyorum mektuplarımı. Pulların üzerinde Atatürk
oluyorum. Ülkemin katarsisi oluyor mektebim. Herkese öğreteceğim. Günü gelecek,
herkes duyacak. Herkes sevecek insan olmayı.
“On gram arsenik yeter
canıma
Beni düşünme”
Kendime
uzun zamandır çıkmayan bir leke gibi davranıyorum. Kişiliğimi çitilemekten
vazgeçmiyorum. Uzun uzun kitaplığımı seyrediyorum. Kitapları çok iyi tanıyorum,
insanlar uzak. Nazım tellerini tanıyorum.
Kitapları iyi tanıyorum. Kimse onlara benim baktığım renkte bakmıyor. Bırakınız
efendim. Bırakınız nefes alsın kitaplar. Yoksa yaşayan bunca düşün uyanıkların
akıllarından iletilmesini bir tesadüf sayarım. Size söylüyorum efendim. Tesadüfe
inanmıyorum. Adı konmamış umutlarım var. Kimden peydah oldu bu piç umutlar.
Sahipsiz kaldılar çehremde. Ben de onlara yeterince bakmadım. Ad koymadım. Kapılarını
açmadım. Güneş tanımadılar, içerimde. Şimdi bir veda sayıklıyorlar. Kara
çarşafa gireyim, tanımasın insanlar beni. Tanınmadan umursanmadan acımı
çekeyim. Kaçtıkça bu kadar yabancılaşmayı uyduruk fikirlerle açıklayayım. Beni
düşünme.
“Ölümüne kutsa insanı
İnsan yaprak döksün
Ağaç olsun
Ölümüne kutsa insanı
Tanınmadık harflerle
Roman olsun”
Bugün
kaç yüzyıl olmuş öleli? Ben birkaç yüzyıldır ölüyüm. Benim üzerime insan
attılar, çiçek bittim. Çiçeklerimi fısıltılarla suladılar. Kehribara yapıştı
bir karınca seyre dalmışken mezarımı. Yarı zamanlı ölü olarak çalışıyorum boş
zamanlarımda. İnsan azıcık ölmeyi bilmeli yaşıyorken. Kaç zamanlar gelir gider
demeli. Utanmadan çiftleşmeli ölümle hayat ortasında. Evcil anılar sahiplenmeli
mezarlıklardan. Utan diyenleri ihanetle suçlayacak kadar açık seçik ölmeli. Günü
geldiğinde Azrail bile inanmalı daha önce öldüğüne. Azrail’i bile başka
tanrının başka ölüm meleklerin varlığına inandırmalı. Seyre dalmışken yaşamayı,
vakti zamanı geldiğinde göçüp gitmekten korkmamalı. Ölüm bir dost gibi
sakınmalı yaşayanı. Ne de olsa yoklukla terbiye olmuştur varlık. İnsan yaşamakla,
yaşamak ise ölümler terbiye olunmuştur. Bendeniz yazmakla terbiye olmuşum. Öyle
çiğ kalmış ruhum kelimelerle ısınmış. Oku emrini almış, kalemlere sarılmışım. Yanlış
tabelalardan beka bekler gibi yolumu şaşmışım. Şimdi vakti değil öyle değil mi?
“İnsan kere insan kaç
eder?
Kıl payı kaçıyor üzengi”
Semirilmiş
insan tohumları atıyorlar gökten. Kan boşaltıyor kuyudan muhayyel insanlık. Gökten
indi yedi emir, yasakladı sevdayı. Ne zaman ki sevmek kaçtı insanla insan arasına
bir taş daha düştü gökten yere. Kaç kez
daha düşecek yedili emirler?
“Ne yana baksak denizdi
maviydi ışıktı”
Kaçıncı
kurdan kazandım bu yaşamı? Kaç rakam yan yana geldi elimdeki rakamların bu hayata
çıkmam adına. Kaç kere kaç insan eder? Sayıları dokundursam tenime kaç insan
fısıldar? Kaç kez daha soruların içinden yaratma umudu dokuyacağım ellerimle?
Şimdi sırası değil, biliyorum. Yazmak
ağrıma gidiyor artık. Ben de yaşamak isterdim. Ellerimle yazdıklarımı değil
gözlerimle yazdığım hınçlı yakarışlar duyulsun, isterdim. Geçmiş zamanda hipnoz
kalmadan, vefalı bir yürek gibi zamanı gelince çekmek isterdim kınından kalemi.
Başka bir mücadelem kalmadı, ne yazık. Şimdi bir veda vakti yanaşıyor sahile, El
veda ediyor kâğıda sanrılarım ayrılıyor, donuk cümlelerden. Elveda söylenmiş
susuşlara. Elveda yarım bıraktığım sözlere. Adını anmıyorum, senden korkuyorum.
Kalbime batan dikenlerini kanar ellerle söküyorum.
“Bir cehennem ateşiydi
aşk içimizde
Hiç sönmeyecek gibi yanıyorduk.”
Comments
Post a Comment