Kapital Çaresizlik
Kapital Çaresizlik
Gözleri görmeyi dün gece bıraktı. Otuz yıllık bir yaşamın ardından bir sabah uyanamadığını sandı. “Hala gece mi?” diye sordu. Yanında duran masa üzerinden telefonu aldı. Parmağıyla telefonun yanındaki tuşa dokundu. Işık yanmıyordu. “Acaba telefon mu bozuldu?” diye geçirdi içinden.
Biraz zaman aldı sorunun kendisinde olduğunu anlaması. Kaç kişi kör uyanmıştı ki dünyada? Kimseyi duymamıştı. Duyamazdı. Çoğu zaman insanları dinlemezdi. İnsanları parayla ilgili olmadığı sürece duymazdı.
Bir yıl sonra…
Kayıt tuşuna basıp, ses kaydediciden gelen sesin ardından konuşmaya başladı.
Sevgisiz Dünya,
Otuz yıl benim gibi birine katlandığın için senden özür dilerim. Ben birazdan veda edeceğim bu hayatta görmeye başlamak için gerek koşul olarak feda ettiğim gözlerimin ardından yaşadıklarımı sesimi uzay zaman boşluğunda sonsuza dek var olacağını düşündüğüm elektrik sinyalleriyle anlatmaya karar verdim. Beni tanıyorsun. Aslında sokağa adımını atan her insan, bir kez olsun sosyal medyanın içinden bulunmuş her el, kaydırmaya alışan parmakların her defasında kısa bir videoya bağımlı eden her nesnesi ve sonunda ölü cesetlerin tamamı bendim. Şu an da kör zengin bir adamın. Hayatım boyunca bu kadar aydınlık görmediğimi bugün ölmeye karar verdikten hemen sonra fark ediyorum. Aslında çocukluğumda böyle bir insan değildim. Sadece başarılı olmaktan başka şansım olmadığını biliyordum. Bir yandan da zengin bir ailede yaşamanın artılarıyla bazı eforsuz bilgiler edinmiş farklı diller arasında beynimi dolaştırma fırsatı bulmuştum. Kaç dil biliyorum? Aslında gözü kapalı herkes gibiyim ben dil bilmiyorum. Hangi dilde konuşuyorum bunları kaydederken? Bilmiyorum. Aslında cümleler benim için harflerle eşleşmiyor. Biliyorum otuz yıllık yaşamın bana verdiklerini bu kadar anlayamamanın acısıyla konuşuyorum. Ancak mesele gözlerim değil. Mesele kör olmam değil. Mesele görmeye otuz yıl sonra başlamış olmam. Bir sene oldu. Bir senede insanları duymayı bıraktım önceleri sonra sesler ayırt edilebilir bir şekilde nesneler yaratmaya başladı zihnimde. Bu nesnelerle savaştım. Müzik olmasaydı, çoktan ölmüştüm. Beni hayatta tutan hatıralar vardı. Aslında görmek istemiyorum bir daha bunu çok iyi biliyorum. Peki neden ölüyorum?
Görmek istemediğim için ölüyorum. Çünkü nesneler önünüzde ayırt edilebilir şekilleriyle; insanlar, güzellik ve çirkinlikleriyle sizinleyken kimsenin gerçek olduğuna inanamazsınız. Birisini kişiliğiyle anlamak, imkansızdır. İnsanların elleri, ayakları, uzuvları yoktur. Temsil ettikleri bir sınıf vardır. Kimse sınıfından vazgeçmek istemez. Yalnızca bazıları vardır. Dipte ayaklar altında, ceset olanlar, onlar kafalarını kaldırıp göğü seyrederler. Onlar dışında kimse, aksi bir düşünceyle yürümez yolda. Bazen öldüm sanıyorum. Yani ben zaten öldüm. Ölüm koyu karanlık değil mi? Uyurken de karanlık, uyanıkken de ölüm bu değil mi?
Zihnim biraz karışık. Sesimin titremesinden ölümden korktuğumu sanmayın sakın. Ben yaşamadığımın farkındayım. Korkacak hiçbir şeyim de yok. Görmeyen insanlara bakarken onları nasıl görmezden geldiğimin, onları nasıl duymadığımın. Ben iyi bir insan olamadım, körlükten. Gözlerim açıldığında anladım. Gözlerin ne kadar kötü gördüğünü aslında gerçeği. Ben kim olduğunu unutan bir adam olarak ölüme gidiyorum. Mecbur kalınmış bir varlığa isyan ederek, hayatımda ilk defa bir kararın gerçek sahibi olarak veda ediyorum sana sevgisiz dünya. Elveda.
Comments
Post a Comment