Körün Gözü



Körün Gözü

Bundan önce yaşadığın hayatı unutmalısın. Karanlık sokaklarda tek başına yürürken etrafına büyük bir saygı duymalısın. Saygının tek bir sebebi vardır. Güçsüzlük; gücün kötülük olduğu yerde güçsüzlük güçtür. İnsanların adını hatırlamaya ihtiyacın yok. Sokakta gördüğün, yaşayan canlılar, masumluğunu yitiren canlar. Kim seviyor mesela beni, ben olduğum için? Ben kimi seviyorum?

Sevgiyle savaşmamın bir sebebi olmalı. Bu gereklilik evrimseldir. Başka ne sebeple nefret ettiğim bir insan olmak için çaba harcayayım ki değil mi? İnsanlara ulaşmaya onlara anlatmaya, anlayacakları cümleler kurmaya alıştım. Beni duyanlar, anlayanlar oldu. Peki sonuç, farkına varmadan şunu söylemeye başladım kendime, “Kimse, kimseyi değiştiremez.”. Sonucunu anlamak için yaptıklarıma izler bıraktım. Çiçek tohumu misali inanlara eylemler ektim. Olgunlaşıp çiçek açmaları için bol bol suladım. Sonucunu göremedim. İnsanlara güneş oldum. Olmadı…

Ardından herkes için şair oldum;

“Genç adam, bir taburenin üzerinde, yırtık bir ceket üzerinde

Birazdan bir tekme yiyecek tabure, kırılacak bir kemik “

Yazarken her zaman, yazmaya cüret bulabildiğim anlarda en azından, kendimin anlayacağı şekilde kılıflarla korudum anlamları. Geriye dönünce cümlelerle çizdiğim, itinayla perdeler ördüğüm cümleler bana bile görünmemeye başladı. Cümleler giderek daha karanlık bir hal aldı. Kimliği kaybettim yazdıklarımın birinde. Kendime bir meşgale arıyordum o sıralarda, bir kitap geçti elime. Kitabın satırları arasına ince bir çizgi gibi sırlı cümleler sıralanmış olduğunu farz ettim. Cümlelerden çıkacak anlamlar, yalnızca kağıdın üstünde mi kalmalıydı? Bencesi değildi.

Sonra bir şiir duydum defterden, kısık sesle okudu. Ben de hemen yazmaya davrandım kalem aradım bulamadım.

“Sofya’dan bir ateş bütün sayfaları yaktı.

Defter kapandı Cumhuriyet göründü.”

Şimdi düşününce yazmak için kalem gerekli olmadığından beri, insanların düşüncelerinin daha etkin bir güç olduğunu seziyorum. Cümleler elin kıvrımlarını taşımadığından beri, söylenen her söze daha baskın bir anlam karışıyor. Artık cümlelerin ne kadar güzel olduğunun anlamı yok. Artık çikletlerin kağıdından bile yalnızca anlam arıyoruz. Çocukluk devri geçen medeniyet, kaçıyor kitaplardan. İnsanlar, daha önce karşılaşmadıkları sözler buluyorlar aralarında. Bu can sıkıntısı kafirlikten geliyor. Artık her şey olabilir insan, isteği dışında. İstediğin her şeyi yapabilirsin. Ancak isteyemezsin. Kendi özgürlüğünü unuttuğun ve anlamını yitiren sözlerde özgürlük aradığın için yalnız kalıyorsun.

“Küçükken şeker tadını, haz duyulan her şeye takardım.

Takılarım bitmesin diye her şeye şeker katardım.”

Melankolik bir halim var sanırım. Kuş olabilmeyi diliyorum. Kuşluk vakti ne demek mesela? Kuşlar bir ağızdan devasa Simurg gibi öttüğünden güneş göründüğünde bıkmıştır insanlık. Kim tanıyor sözleri, ben mesela artık ayırt etme yeteneğimi yitiriyorum. Sözler art arda gelen harfler olmaktan çıksın diye aralarında geziyorum. Kuş kanatları bırakıyorum her yazdığım cümleye. Artık eski ben değilim. Kimliğimi de pek tanıyamıyorum. Benim öykülerim, maarif takviminden çıkmış. Her yılı eylülde başlatan takvim. Yılların baş döndürücü havasını solumama sebep oluyor yalnızca. Vaktim geçti.


Comments

Popular Posts