Korkuların İçinde

 


Korkuların İçinde

Keskin bir çizgi yok hayatın, çabalamaya deyecek yanıyla aksi arasında.

“Benim içimde , daima var olacağını zannettiğim birçok şey yok oldu…”

Sonrasında hayatın, anlamsızlığı ile yüzleşmek zor geliyor bize. Aslında orada durduğunu fark etmek istemediğimiz için yaşayamıyoruz aynı haliyle. Zaman, tez elden geçip gidiyor. Bizler, hayatın daha renksiz olmasını düşlüyoruz. Bu renklerin, karmaşıklığından bıktık. Öykünden bizden öncekilere. Büyük bir çaba göstererek daha önce görmediğimiz bir yön yarattık kendimize. Kendini şekillendiren, başındaki ağrının bir çözümü olduğuna inanmanı sağlayan bir çember bu.

Renklerin anlamları olduğunu düşünüyor insanlar, oysa keşke diğer renkler, yani hayatın ikililiğinden bizi azad eden renkler olmasalardı. Şimdi gökkuşağına aşık insanlar, ancak ben karanlığa aşığım. Sadece karanlık olsa ya da karanlığın içinde gibi hissedeceğimiz, güneşin battığı topraklar olsa, olmaz mı?

”Vücudumuz sadece bacaklar, kollar gibi uzuvlardan oluşsaydı, hayata tahammül etmek kolay olurdu. Ne yazık ki, içimizde kalp adını verdiğimiz o küçük organı da barındırırız.”

Bizim inançlarımızı mümkün kılan, belki de onları inanır kılan korkularımız. Korkmasa insan, aksinin mümkün olabileceğinden hiçbir şeye inanmazdı. İnsanı inancın pençesine atan, korkularıdır. Korktuğu için korkmaz zorunda olduğunu düşlediği, içinde stres ve benzeri sıfatlarla anlattığı korkuları sayesinde inanır olmaya başlıyor. Eğer ölümden sonra bir başka hayat yoksa, ne gerek var yaşamaya diyebilir bir insan. Eskiden tanrının verdiklerine değer verirken şimdi kendine değer vermeye başladığını söyleyecek hemen ardından. Ancak şunu da bilmeli ki inanmamak bir tanrıya ölümden sonrasına hoş. Bununla beraber daha iyi daha teknolojik bir dünya yarattı kesin. Ancak bununla beraber, sanki artık kimse durup bakmıyor. Kimsenin görünmezlik pelerinine ihtiyacı yok. Çünkü herkes görünmez.

”ölüm karşısında hepimiz eşitiz”

Öyle olmasın da isterdik değil mi? Mesela insana, tüm sevdiklerini kaybedeceksin ama yaşayacaksın deseler kabul eder. Ölümden neden bu kadar korkar ki insan? Sebepsizce hayatın çukuru olduğunu ve tamamlanmış bir hayatın en güzel yanının onu nihayetinde veda edebilecek bir sırdaş dost gibi selamlamak derim. Ölümü övmek niyetinde değilim. Bunu yapmak istersem, sonsuza dek güzeleyebilirim ölümü. Ancak niyetim sonucu değişmeyecek hayatın, bir şekilde ayakta kalmak olarak tanıdığı o insan olmak gerekir. Bir başkasını zengin ediyoruz. Çabamız bunun için. İnsan, insanların çoğu tüm hayatlarını bir başkasının yaşayabilmesi için harcadıklarını bilselerdi yaşamazlardı sanıyorum. Oysa bizim insanlara ilk anlatmamız gereken o değil mi? Sen, şimdi içiyorsun şarabından, viskinden; çekiyorsun dumanı sigarandan. Bu sana yaşadığını, köleliğini unutturan haz veren şeyler. Aslında yoklar. Onları sen uydurmadın. Onlar seni ayakta tutmak ve yarın sabah kalkıp o anlamsız işine gidebilmeni sağlamak için yapılmış şeyler aslında. Cümlelerimi de tartışıyorsun farkında olmadan. Kendi içinde bu ikilemin farkındasın. Ancak kendi hayatını eline alabilecek gücün yok. Bir başkasının senin için ölmesi, senin için gayet normal. İnsanlara anlatabilmek istersin ancak sen bir tanrı değilsin. Sen, tanrılığını bir başkasından aldığın için kalabalıklar arasında güçsüzsün. Çünkü sen, seni tanıyan birkaç on kişi dışına çıkıldığında yoksun. Senin bir değerinde yok.

"İnsan kendi içinde olup bitenlerden öyle habersiz olabiliyor ki,..”

Sonunda kendisiyle baş başa kaldığında insana çok soru sorduğu için ceza verilmeli bence. Bir düşünce suçu işlemenin bedeli hiç düşünememek olmalı. Mesela benim için zihnime koyacağım bir açma kapama tuşu çok makul olurdu. Bu hikaye benim için bitti derken, yeniden başlatırdım kendimce. Şehirler arasında yolculuk yapardım, sonucu bulmak için. Geçtiğim her şehirden anılar değil, insanlar saklarım cebimde. Biri sorduğunda çıkarıp gösterebilmek için. Anlatıyorum ya hani bu anlatmak benim işim, amacım oldu bir yandan da. Öfkeliyim, hem de çok. Azıcık bir olsa bir çaba gösterecek olsam, hepsi unutmakla karşılık verecekler biliyorum. Ben öleceğim, herkes unutacak beni. Biliyorum, nefretle sevgi değiller farklı. Onlar kendi aralarında değişirler aynadan. Biri döndüğünde diğeri görünür.

“Hatıralarımızın o yarı saydam mermer yanı yok mu…”

Bizi asıl öldüren bir şekilde umut. Yani umudumuzu kessek bizden bir şey olmaz, desek. Mutlu olacağız. Ne yazık ki ne olursa olsun sabah kalkıp o karınca sürüsüne katılmaktan başka çarem yok.

Comments

Popular Posts