13 ARALIK 2022

13.12.2022

            Duyuyor musun?


Bir nesneyle olan en derin ilişkiyi bu soruyla tanımlayabilirim. Bir ilişkinin en sorgulanamaz şekli, bu sorunun sessizce sorulmasıyla oluşur. Beni duyuyor musun? Bazı ilişkilerde bu soruya daha bir cevap bulunmadan her şeyin bittiğini anlar iki insan. Birbiriyle yan yana iki yabancı olmak için aylarca vakit harcayan iki insan. Ne garip, biriyle aranda ne kadar az mesafe olursa olsun aranızdaki mesafeyi fiziki koşullar belirlemiyor. Bir duygu hissetmek için kendini aynanın arkasındaki senle barıştırmaya çalışmakla aynı sebepten, yanındakini de aynanın arkasına kaptırmamak, bir şeyler hissetmek için sinirlenmeye başlarsın. İşte “İlişkinin son döneminde çok sinirliydim.” cümlesinin anlatmak istediği de budur. İnsan bir şey hissetmeye mahkumdur. Aylarca aşkın ya da aşk sanılanla hissettiğin güzel ve yalancı duygular gittiğinde, iki yabancı gibi aynı sofrada kaldığında hissetmesi en kolay duyguya kapılırsın. Kızgınlık, öfke ve nefret en kolay duygulardır. Çünkü bunlar hiçbir sebebe ihtiyaç duymazlar. Birine kızmak için bir sebebe ihtiyaç duymaz insan sadece o olduğu için bile yapabilir bunu. Öfke, aynı duygunun bir eylem değil bir durum haline gelmesidir. Kızgınlık tek başına bir durum belirtmez. Oysa öfke bir durumu aynı zamanda bir his olan nefreti hissetme durumunu da içine alan geniş bir tanıma sahiptir.  Birine öfkelenmek kolay olduğundan, biten her ilişkinin o hissetmeme durumu, bu duygu ve durumlarla kapanır. Çünkü insan bir şey hissetmemeye dayanamaz. Çok eski bir deyiştir. “Ya seveceksin ya nefret edeceksin.” Öyle midir?

            Birini hem sevip hem nefrete edemez miyiz? Bu soruyu senin için daha zor ancak cevabı daha yalın bir hale getireyim Furkan. Birini sevebilir misin? Bugün tüm bunlardan Oğuz Atay’ın ölüm yıl dönümün arka sayfasında, kendimi Tehlikeli Oyunlar’ın sayfalarıda bulmamdan sebep bahsediyorum. Öyle ya sevmek birini hiç görmeden ya da bilmeden mümkün değilse Oğuz Atay’a duyduğum bu sevgi de yalan olmalı değil mi? Değil. Peki öyleyse ne?

            Cevap, bildiğimiz tüm sırlar gibi gözümüzün önündeki bir ışık kaynağının tam merkezinde öyle parlak ki görünmez. Onu görmek için insanın gözünü kapatması hatta belki de kör olup elleriyle duyması gerek. İnsan sevmenin ne demek olduğunu göremez. Görmenin yalnızca gözle olmadığını akılla da göremeyeceğini söylüyorum aslında. Bazen bazı olgular algılanmak için fazla gerçektir. Onları fiziksel olarak algılamalıyız. Aşk gibi. Aşkı da algılamak mümkün değildir. Hiç hissetmiyor olsan. Tüm hislerini yok edecek bir ilaç alsan damarlarında ölümcül bir serumla. Yine de aşkı hissetmeyi durduramazsın. Ölsen de dirilsen, tekrar can bulsan yine ellerin aşka, dudakların aşka, ayakların aşka gidecek. Çaresizlik bir çözümdür aşk için. Tek çaresi yaşamaktır. Onu yok edecek tek şey yeni bir aşk, daha büyük bir ateştir. Sevgi de aşk da algıların ötesinde hislerdir. Biyologların hesaba katmadığı, aşkın gerçek olduğudur. Devir değişiyor. İnsan her şeyi bildiğini sandığı için kendi dışındaki için bile tarife uygun tanımlamalar getirmeyi ve bu tanımlara inanmayı bırakmıyor. Aşkı hissetmeyen biri için sadece sevişmektir. Bir tanım kargaşası yaratan ikinci bir varlığın ruhuna girmeyi gerektirir. Garip insanın bir resme ya da bir eyleme olan aşkını tarif edemeyecek kadar kurgusal kalacaklardır. Ben aşkın bir istekle eşleştirilmesine bu yüzden karşıyım. “Aşk sevişmektir.” Bu tanım kolaya kaçmaktır. Bence aynı zamanda aşkı bu şekil tanımlamak gerçek aşkın bile bu formun içinde yaşamasına sebep oldu. Ben bildiklerim ve bilmediklerimle aşkın bir durum olduğunu hissediyorum. İnsan kimse yokken varlığını hissetmediği herhangi ulvi ya da metafizik objeye dahi âşık olabilir. İnsanın aşkı bir durumu tanımlamakta kullanılacak bir kelimeye eşlik etmektedir. Aşk eşittir şu demek, şu ile ilgili ne kadar geniş bir tanım yapmaya gücünün yettiğini söylerse söylesin hatadır. Çünkü insanı ilgilendiren her şeyde olduğu gibi aşk da bireyseldir. Birbirinden tamamen bağımsız yaşayan insan sayısı kadar aşk mevcuttur. Aynı durum tüm duygular için de geçerlidir. Yaşayan insan sayısının üstel fonksiyonu adedinde duygu yaşamaktadır. Yaşamak da esasen bu demektir. Bu tanımların tamamı doğru diye bir şeyin varlığına inanmamız ve inandığımız doğrunun dışına çıkan her şeyi kolaylıkla yargılamamız içindir. Aşkı duygularıyla yaşayan duygusal olarak bu durumu seven insanların bu kadar saf dışı edilmesi de bunun alameti farikasıdır. Çünkü aşk sevişmektir. Bu gerçeğe inanmayan herkes o ya da bu şekilde saf dışı edilemeye mahkumdur. Çünkü inanmak istesin ya da inanmasın insan bu durumu ne kadar değiştirmek isterse istesin günümüzün insana dayattığı en büyük kötülük tanımdır. Her şeyin ihtiyacı olan tanım. Felsefi olarak ele alınırsa olguların neliği. Garip bir kelimeyle eşleşen bu tanım problemi daha doğrusu insanların bir tanım yapmamalarından sebep gelen genelleşmiş tanımların dayatılması ve oluşturdukları otorite insanı insan yapanı yok etmek için güzel bir gelecek projesidir. İnsanı insan yapan bu tanımları sırtından atabilmesidir. Doğrusu bu dediğimiz her şeyin doğrusu o değildir. Aslında doğru yoktur.

            Tanımların insanı bir biçeme sabit bir koşulla bağlaması bildiği her şeyi tek bir kaynak olarak görmeye yönlenmesi ve kolay ulaştığı tanımlar sözlüğünden başka tanımları yadsımasına sebep olmuştur. Olguların neliği hakkında zaten düşünen insan sayısı az iken şimdi düşünenlerin içinde bile bu olguların neliği üzerinde düşünen sayısı azaldı. Herhangi bir olgunun neliğini oluşturacak herhangi bir insan kaldı mı bunun için veri verecek kadar yetkin olduğumu düşünmüyorum.

            İnsan koşulsuz bir ağaçtır. Çünkü diğer olguların hepsinden bağımsız bir var oluşu vardır. Her nesnenin ötesinde var olduğunun farkında olma kabiliyeti ile kutsanmıştır. İsa’yı tanrı yapan tanrının oğlu olması değil, kimsenin sahip olmadığı farkındalığa sahip olmasıydı belki de. Zaten İsa’nın tanrı olmadığını bildiğimiz için bunu da kudret bağlamında değerlendirip arka raflardan birinde bekleyecek bir dosya olarak bırakabiliriz.

            İnsanın aşkı da Tanrı seviyesinde bir özellik içerir. Biyoloji size aşkı hangi sebeplerden yaşadığınızı açıklayabilir. Bu aşk insanı çoğalmaya iten bir dizi biyolojik reaksiyonun bir sonucu olabilir. Ancak o aşkı nasıl yaşayacağı insanın psikolojisinin belirlediği özel bir alandır. Tabi bu alanın biyologları olan psikologlar da Freud’un bize kattığı ünlü sözler eşliğinde aşk hakkında birçok şey söyleyeceklerdir. Ancak bilmem gereken şu ki hepsinin yanıldığı. Ben kendi aşkımı hissettiklerimi ne binlerce sayfalık biyoloji kitaplarında ne de onlarla yaraşır ve herkesin birbiriyle kavga ettiği psikoloji aleminde buldum. Ben aşkımı şiir de buldum. Beni bir bilim adamıyım ve bilimin ortaya koyduğu nedensellik beni her zaman hayran bırakmıştır. Ancak yaşamak nedensel değildir. Yaşamak tüm nedenlere karşı çıkmaktır. Yaşamak tüm nedenlerden sıyrılıp şiir olmaktır. İnsan ne kadar kurgu dışı şiirden uzak yaşarsa o kadar hayvanileşir. Çünkü nedenselliğin en büyük otoritesi hayvanlıktır. Bu bir aşağılama değildir. Hayvanlık insanın içinde bulundurduğu bir yanıdır. Ancak insanı insan yapan tüm nedensellikleri yıkabilmesi. Mantıksız davranabilmesidir. Kendi yarattığı dengeyi kıracak kuralları yıkacak kadar özel olmasıdır. İnsanı güzel yapan şiir yazabilmesi her şeye karşı çıkabilmesidir.  “Ben bir ceviz ağacıyım.” Diyebilmesidir. Kendi varlığı unutup kuş olup uçabilmesidir. Tüm aşkı, sevgiyi anlayabilmesidir. İnsan kalmak için şiir yazabilmesidir.

 

            Bir yalana inanabilir misin benim için?

Bir doğruyu inkâr edebilir misin benim için?

Bir zehri içebilir misin benim için?

Bir ölüyü diriltebilir misin benim için?

 

Masalı yalan diye anlatanlara inat, evet

Doğru diye inandıranlara inat, evet

Şekeri zehredenlere inat, evet

Diriyi öldürenlere inat, evet

 

 

 


Yorumlar

  1. "Bir duygu hissetmek için kendini aynanın arkasındaki senle barıştırmaya çalışmakla aynı sebepten yanındakini de aynanın arkasına kaptırmamak için..." Bu kadar güzel nasıl özetledin bilmiyorum ama tam anlamıyla mind-blowing. Gerçekten zihnimdeki görünmez bariyeri zorluyorsun. Seni okumaktan bıkmak elde değil..

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar