29 OCAK 2023


 29.01.2023

İnsan bazen kendinden önce yaşamış geçmiş ithafıyla boynu bükük zamanların var olmadığı hissine kapılıyor. Bakmaksızın bugünün nasıl geçtiğine dünya ve onunla ilgili olanlarla fikir belirtmekten geri durmuyor. Hayatı boyunca kaç insan tanıyabilir insan, parmaklarıyla bile sayabilir kimisi. Kaç sayıyla ifade edilir olursa olsun tüm hayatını tanışmaya ayırsa insanlarla kaç insan tanıyabilir ya da bir romanda tanıştığı kadar insan eder mi bu insanlar. Bizler birini tanıma mücadelesine girerken hep söylevin ve söylenmeyen anlatının izlerinden yola çıkıyoruz. Birisi anlamak isteniyorsa daha da ayrıntılı ipuçları bırakıyor olabilir. Genellemelerin kurbanı olmak zorundayız ne yazık ancak kimse biri hakkında anlattıkları hakkında soru sorma tercihinde bulunmaz, soruların onun kişiliğiyle ilgili olması gerekirken kendi kişiliğiyle ilgili sorar insan. Çünkü karşısında kim olursa olsun söylenenlerin değerini belirleyecek odur. O istemeseydi bu konuşma daha başından gerçekleşmemiş olacaktı. Mademki bu konuşma karşının bir isteği sonucu başlamış o halde anlamaya uğraş vermek çok daha önemlidir. Ancak zekâ konuşma için bir aracı değildir. İnsanların çoğunun zannettiği aksine karşısındakinin zeki tavırları değil boş bakan gözleriyle konuşmak ister, kendi eylemlerinde bir sorumluluk hissi taşımak istemeyen çoğunluk.

Bu sorumluluk insanın kendisiyle mücadele etmesini gerektirir. Düşünmek ne kadar zor? Ne söylemeliyim? Ne yapmalıyım? Ne söylersem beni yanlış anlamaz? Sonlarına soru işareti koyulacak onlarca cümleyle devreder her cümlesini ağzına. Ağızdan çıkmadan önce son kez zihninde gargara etmeyi de ihmal etmez. Aslında cevap bulmayacağı sorularla boğazına yapıştığının farkında değildir.

Bugün kitap kapağı açmak için çok zorladım kendimi, olmadı. Bu satırları yazmak için bile çok uğraştım, bağımlılığım olmasaydı yazmak belki de yazamayacaktım. Bakmadan satırları tanıtmaya çalışıyorum. Hani kendime ilham hiç okumamış olsan da kendi yazdıklarını okumak için yazmalısın diyorum. Yazdıklarımın okumaya değer olacağına kim karar veriyor bilmiyorum. Biri bana söylemeli artık yazmamalısın bu lanet sözleri bir anlam da ifade etmiyor kimse için. Yazdıklarımı kendime inandırmak gibi bir zorunluluk da taşımıyorum oysaki. Delice satırlar arasında gezip bir adam asıyorum, harfleri sırayla bulmaya çalışırken. Bir sonraki harfi bulmaya çalıştığım ilginç bir oyun bu süreç. Anlamsız yerlerde asılıyor adam devamı çıkmadan. Zor olan her harf için bir adam asmak zorunda kalmam. Alfabedeki harflerin sayısının güzel çirkin kombinlerinden kelime diye belirtilen harf dizgeleri doğuyorlar. Önceden yalnızca hafızamda canlanan oyun, bağımlılığa dönüşen yazma süreciyle birlikte kâğıdın üstünde gezen hayali harflere dönüştü. Ben sizi iyi tanırım diyor harfler, adam asılıyor. Mademki adam asılmış ben de ortaya çıkan harflerin oluşturduğu bu kelimeyi okuma gafletine düşüyorum. Sonra bu kelimeler sıralanıp cümle oluyor ben bu cümleyi defalarca okuyorum, bakıyorum bir anlama gelmiyor. Düşünmeyi de elden bırakamıyorum, ulan madem bu kelimelerin yan yana gelerek ifa ettikleri bu cümleler birer anlam cinayeti o halde gecenin bu saatinde yazmak “niye?”

Soru o anda soruldu, bu anda cevaplanması bekleniyor. Ne yazıktır ki benim bu soruya verecek güzel bir cevabım bulunmuyor. Cevap olarak ortaya koyabileceğim birçok cümle daha soru sorulur sorulmaz parmak kaldırıyorlar cevap olmak için ancak buna bir cevap yazmanın soruları gücendireceğini düşünüyorum. Öyle garip hislerle beslemişim ki sorularımı, sanki onlar soru olarak ölmelilermiş. Sanırsınız sadece bir yazı yazılmıyor, tellilerden üflemelilere hemen onların önünde de dev oratoryo oynanmakta. 

Cümlelerden cümbüş oratoryosu adında oynanan oyun seyircilerin de katılımıyla, daha önce hiç isimlendirilmemiş bir tür halini alıyor. 

Zihnin köşe başında bazı cümlelere de rastlamak mümkün. Onlar her daim otobüs beklemektedirler. Onları tanırsınız kendi zihninizden. Her yere geç kalan fakir düşüncelerdir. Onları bir kere duyumsarsınız sonra zihnin en uzak köşesinde kalırlar. Hiç gelmeyen bir otobüsü beklerler tekrardan aklın bir köşesine fırlamak için ama nafile. Ancak bir gün durağa bir araba yanaşır bazı fikirleri alıp getirir. Özellikle geldiklerine siz şaşırır kalırsınız, ben bunu düşünmüştüm sanki dersiniz. Sondaki sanki de kendinize olan yabancılığınızdan sebeptir. 

Cümlelerin anlamlarıyla savaşmak gereksiz. Bakınız ben yazar, yazarken hem yaz-mak hem ar(a)mak suretiyle işe koyuldum. Yazar olmanın içine de bu denli bir arayış sıkıştırıyorum kendimce. Ne zamandan beri fani hayatımın ölümlü cümlelerine yazarlık adını koydum, kendimle bir savaş olsun da ne olursa olsun değil mi?

Ben de bu savaşın kurbanı olmaya niyet ettim. Niyetim bu yönde olduğu için yazdıklarımı da artık saatlerin kokusunu katmaktan hoşnudum. O saatler benzemez kokarlar. Kokuları alınınca zaman paragrafı, uyku cümlelerine yenilir. Cümleler yazılmak istemektedir. Ancak yazacak bilinç çoktan uyumuştur. Bu durumlarda şiir yazmak gerekir, şiir bilinçsiz anlardan da doğabilir.

.

.

.

.

.

.

.

Kimsenin duymadığı saatleri bekliyor gece

Yalnız başına oturmuş, kimsesiz


Cümleler çıkıp sahiplenmek istiyor geceyi

Yalnız ölmek zorunda her gün aynı katile


Kim bu katil güneş ne istemektedir geceden

Onun bu yalnızlığını mı fırsat bilmektedir.



Yorumlar

Popüler Yayınlar