5 ŞUBAT 2023

5.02.2023
    Yıllar önce bir söz vermiştim kendime. Geleceğin ne olduğunu bilmesem de gelecekten umutla bahsedecektim. Simdi ise ne gelecekle ne de geçmişle ilişki kurmanın zorunluluğunu duymuyorum içimde. Bir bakıma ne geleceğim ne de geçmişim hakim şu ana. Şu anda sıyırmak çok da mümkün değil insan için. Her an onlardan sıyrılamadan onlardan kurtulamadın savaşamadığın zamanla yaşamak zorunda. Zorundalık ile savaşıyor kendisi, bu zorundalık ona diğer tüm zorunlulukların dışında bir anlam katıyor. Çünkü savaş sokakta başlar ama masa başında biter. Önce bir sözle başlattım savaşı yine elime bir şekilde gelen yazma şansı ile masa başında bitiyor. Masa başında tüm bilindiklerin dışına çıkmak tüm gerçekleri dışlamak mümkün. Bir kere eline kalem aldın mı gerçekleri olmayacak bir şekilde yazma gücüne kavuştun mu sonra bir daha içinden çıkamazsın yazıyor oluşun. Ne olduğunu bilmesem de gelecekten umutla bahsedecektim. "tim" diyorum çünkü artık geçmiş ve gelecek adına hiçbir zorunlu ilişki kurmamayı diretiyorum hayatımla. Insanların içinde yaşadığı bu topluma anlam verememek, insanların içinde yaşadığı toplumla kavga etmeyi gerektirmiyor. Önceleri toplumla kavga etmek onu değiştirmek zorunluluğu hissederdim kendimde. Şimdi fark ediyorum ki aslında toplum kavga edilmesi gereken değiştirilmesi gereken bir şey değil. Kendisi zaten değiştirilemeyecek bir öğe olarak ortada durmakta. Yapılması gereken toplumdan kendini dışlamak ya da toplumu senden dışlamak. Burada toplumdan ayrışmak farklı bir anlamda kullanılabileceği için kendimle onun arasındaki savaşı betimleme zorunluluğu duymuyorum. Yıllar önce bir söz vermiştim gelecek benden çok uzakta yaşayacaktı. Asla gelecekle bir bağ kurmayacak o geleceğe mahkum olarak yaşamayacaktım. Şimdiyse  geçmişi anımsamıyorum geleceği önemsemiyorum şimdiyi yaşıyorum. Şimdiyi biraz da sadece yapmak istediğim basit eylemlerle dolduruyorum. Şimdileri alıp masaya kaldırıyorum masa başında birazcık inceledikten sonra acaba bunu ne şekilde değiştirebilirim diye düşünüyorum. Şimdiyi de değiştirmek zorunluluğunu hissediyorum şimdiyi değiştirmek zorunluluğum yok aslında şimdi sadece yaşamalıyım ama şimdi ile savaşıyorum, kimsenin yapmadığı bir şey. Şimdi ile neden savaşıyorsun? Sence şimdiyi sadece yaşamak gerekmez mi?
 
   Karşınıza bir şimdi bırakıyorum. Şimdi daha önceki şimdilere hiç benzemiyor gelecek de var içinde  geçmişte. Geçmişi tatlı bir anımsama olarak koyuyorum şimdinin içine, geleceği karanlık puslu bir bilinmezlik. Bir şey bilmeme adına bu günü bilmek istiyorum. Yarın ne olacağı tamamen müphem. Yarın ne olacağı müphemse ne anlamı var yarınlarla savaşmanın. O halde yarını düşünmek ya da hakkında fikir sahibi olmak anlamsız. Tüm bu anlamsızlıkla savaşmamak gerek, bir yerde pes edip savaşın galibini ayakta alkışlamak gerek. Galiba her zaman şimdi olacak bu. Şimdiyi yaşamak gerekiyor. çünkü şimdi yaşamak zorundayız. Geleceği yaşamak zorunda değiliz çünkü gelecek var olabilecek bir şey olduğundan emin olmadığımız ama var olacağından tüm benliğimizle emin olmak istediğimiz bir kavram. Biz gelecek adına umutlar kuruyoruz ama gelecek bizim adımıza karar vermediğimiz şeyleri yapacak kadar güçlü. Kavram olarak belirsizliğinden alıyor gücü. Şimdilerin bilmediğimiz bir yanı yok yani şimdilerin bilmediğimiz yanı bize daha geleceğin ve geçmişin var olmadığı bir ana boşluğa çıkarıyor. Dokunmadan da anlatabiliyor şimdiler. Mesela ben şimdi yazıyorum ama gelecek adına bir şeyler söylüyorum aynı anda. Ben yazarken şimdiyi düşünüyorum geleceği dinliyorum geçmişten, geçmişe ait olanlardan haber alıyorum. Tüm anlattıklarım hem geçmişin hem geleceğin hem de gerçek olan ve gerçek olmak zorunda olan şimdilerin izlerini taşıyor.

    Yıllar önce bir söz vermiştim kendime. Hiçbir zaman gelecek adına ne umutla ne de umutsuzlukla bahsetmeyecektim. Şimdilerde kendi sözümü çiğniyorum. Bir de bunu bilinçsiz ve tertipsiz bir şekilde yapıyorum. Önceleri konuşmadan önce bile yüzlerce kez düşünürdüm şimdi yazmadan önce bile düşünmüyorum. Yazarken kelimeler bilinçsizce çıkıyor elimden sonra binlercesi bir araya dizilip kelime kelime öbek öbek bir metin oluşturuyorlar. Bu metni okuyanlar bana ait sanırlar bu metin ne bana ne okuyana ne de safsata cumhuriyeti'ne ait.
     Safsata Cumhuriyetini bilmez çoğu, madem bilmiyorlar biraz anlatmak gerek. Safsata Cumhuriyeti 1969 yılında Türkiye'nin küçücük bir dalında kurumuştur 3 adam bir düşün kurmuştur bu düşün büyüyüp bir Cumhuriyet halini almıştır. Buna Cumhuriyet demek aslında onları bir devlet yapmamakta onlar yaşayan, yaşamayan bir düşün devletini kurmuşlardır. Bu devlet hiçbir toprağı benimsemez hiçbir toprağa ait değildir zaten toprakları da yoktur. Safsata cumhuriyeti kimsenin anlamayacağı sözleri anlatmak ve mantıkla savaşmak için kurulmuştur. Cumhuriyetin ilk yılları pek soğuk geçmiştir kimse anlamamıştır bunun ne olduğunu. Gün geçtikçe safsatının gerçek benliğiyle ülkenin düşün perilerinde can bulmaktadır. Safsata söz öbeği gereği düşünlerin en çirkinidir. Bu söz öbeği diğer söz öbeklerinden farklıca hayatın kendiliğinden ve kendinin dışında olandan beslenmektedir. Biri düşünür düşüncesi ona mantıklı geldikten sonra başka birinin süzgecinden geçirme gereği duymaz. İşte bu gerek duymadığı saçma fikirlerin bütününe Safsata Cumhuriyeti'nin fikirsel varlığı denir. 1969 yılında 3 Adam tarafından kurulan safsa da Cumhuriyeti bugün Türkiye'nin en büyük ve en bilinir fikirlerinin temsilcisidir. Kendileri pek az fikrin mülkiyetini almışlardır. Çünkü safsata Cumhuriyeti mülkiyete tamamen karşıdır. Bu karşıtlıktan dolayı da hiçbir mülkiyet hakkı ile yan yana koyulmak istemezler.

    Mademki safsata Cumhuriyeti ile tanıştırdık sizleri o halde artık bilirsiniz benim sözlerimin nereye ait olduğunu. Bilinemezlerin bilinenlerle bir çelişkisi olduğu düşünülür. Çünkü bilinemezler bilinmemektedir. Ancak tamamen belirsiz olan bilinemezler bilinenlerle çelişmiyor da olabilirler. Bizim kavgamız odur ya bir şey olacak ve tüm yasalar yerle bir olacak. Safsata Cumhuriyeti'nin de benimsediği fikirlerden biri de budur. Ancak yanlıştır yani yeni gelecek olanın geçmişteki yıkıma zorunluluğu yoktur.

     Benim hatamda tam burada başlıyor işte ben geleceğin hep geçmişi yıkmak zorunluluğunu taşıdığını hissettim. Oysa şimdi fark ediyorum ki geçmiş aslında geleceği yıkmakta. Çünkü belirsiz olan, bilinmeyen, bilinememezlik olan geleceğin kendisi. 

Yorumlar

Popüler Yayınlar