Savsöz






“Ben oyumu Devrim’den yana kullanıyorum.”

                                                          -Nezval


Hayatın içnde kaybolmak bir hak,

Hayatın kendisi olmak da bir hak,

Düşünceler zihne ulaşırken sarmaşık gibi bundan sıyrılmak bir hak,

Düşünmeden yaşamak, yaşayabilmek bir hak.


Sanatçı elinde bir sihirli değnek tutar. Anlatmaya çalışan filozoftur, sanatçı gösterir. Sakin bir dille bir şiir içinde yahut bir resmin renkleriyle. Hangi enstrüman kullanılıyor olursa olsun sanatın konusu bir olgunun farklı şekillerde gösterilmesidir. Sanat bu şekliyle de Devrim -seldir-. 


Sonuçlarını tahmin edemediğimiz, yapmayı arzuladığımız şeyler arasında en karanlık olana karşı durduğumuz ve bir şekliyle sonsuz bir anlamsallığın içinde hareket alanı aradığımız bir sorunsal, sanat. Neden sanatla birlikte hareket ederse insan, güzeli görmeyi düşlerse kafasına vururlar büyük bir sinirle. Aynı zamanda bir kibirdir bu. İnsan sadece güzelle ilgilenmez. Güzeli tayin etmek ister. Sanat güzelle kurulan ilişki değil, güzelin kendisi olduğu sanısıdır. Bu şekliyle de kibirdir. Ancak bu kibir sanatçıya değil sanata ve sanat topluluğuna aittir. Bütün bir sanat düşünü sadece değerden bağımsız bir statünün eseridir. Tüm devrimsel mücadeleler sanata karşıdır. Yeni sanatların yaratım süreci de bu devrimlerin bir sonucudur. Yeni kavramı sonsuzlaşırken anlamını yitirir. Başlangıçta, yeni bir devrimdir. Yeniler ardı sıra gelmeyi yineledikçe manasız bir yeniler bütünüyle karşılaşırız. Sonunda, karşımızda yeni diye duran en ilkel şeklidir sanatın. Güzellik gittikçe bozulmuş ve sanat standart dediği her şeyi kaybetmiştir.


Devrim de böyledir. İnsan değişim arzusuyla yola çıktığında amacı, değiştirmektir. Devrimcinin içindeki bu arzu değişimle sönmez. Her zaman değişme arzusunu taşıyacaktır. Ancak üstün bir devrimci durağanlığın değişmez olana erişmenin gerçek devrim olduğunu anlatabilecektir. En büyük devrimciler değişmez olanı en doğruyu bildiğini sananlardır. Bunlar değiştirmeyi başarabilirler gerçekliği. Sanatın insan olduğu düşüncem, devrimi de sanata benzetmem bu sebepten.


”İçimde huysuz bir cin var devrilmek istiyor. Devirmek istiyor içinde bulunduğumuz bu dünyayı.” Çanlar kimin için çalıyor? derken utanmadan bir de soruyor. Sakince cevap ara “Çanlar kimin için çalıyor?”


Bir ses duyuyorum Erik Satie bir adamın zevkle çektiği bir acıdan söz ediyor. Konu hakkında pek bir fikrim yok. Kim bu adam? Sorulmaya değer tuşlara saygı duyulmalı aynı sebepten. Sadece sonu devrim olan şarkılardan söz etmek istiyorum. Ezilenlerin yıkıkların umrunda değilse de ezilmişlikleri benim ruhumu rahatsız ediyor. Çünkü sahip olduklarınız değil arzuladığınız sahiplikler kimliğinizi belirliyor. Çingene diyorlar size. Halbuki dünyanın başka bir yerinde kim olurdunuz ki bunu bilemezler. Aydınlık yüzü ülkenin sadece baştan aşağı sıralansa ülkenin en çok tüketenleri kendilerini aydın sanacaklar. Oysaki bu kader şey nereye sığacak. Bir kişinin 10 tane çantası olmalı mı? Ne giymeli her sabah kalktığında. Aynı şeyler; neden bu kadar batar tene? Acı duymak üzere olduklarını sanırsın da korkunun hamileri sizin için bir fikri olanlardır. Sessizce kendine bir yer bulursun küçük, ıssız şehirde. Tam oturdun ağlayacaksın özgürce, ona bile saygı duymazlar. Sadece sessizliğin bedelini ödüyorsun. Konuşursan da herkes gibi oluyorsun. Konuşanlar, konuşulmasına izin verenler sıradanlaşıyor gittikçe. Önceleri değerler aranır bulunur konuşmalarına izin verilirdi. Bir saygı nesnesiydi konuşmak. Tabii bunu başarabilmek de güçtü. Herkes konuşabildikçe herkes her şeyi yapmaya karar verdi. Bazıları sırf yapabildiğinden katil oldu. Sesler birbirine karıştı mahalle aralarında bazı çocuklar evden dışarı itildi her sabah. Sonra ezan sesiyle geri toplandılar duvarların arasına. Ezanlardan sonra sokaklar kimsesizlerin olur sanıyorum. Kimsesiz olmak duvarların arasından çıkacak neden bulamamak. Benim arzularım, çocukken öldü. Ben elde etmek için kendimden başkasının olmadığını öğrendiğimden beri kimseden bir şey istemedim. Sadece mecbur kaldım, bazen.


İnsanların saygı duymasını sevmesini bile istemedim. Sadece insanların beni duymalarını benimle kavga eden tenkit cümlelerini duymayı arzuladım. Çünkü düşünmenin, düşünüyorum demenin başka yolu yok sanıyordum.


”Bir düşün : Sonsuzlukta hep özgürlükten kaçıyor olmanın anlamını bir düşün !"

 

Sakıncası yoksa devrimi açıklayabilir miyiz? Çünkü sürekli istediğimiz değişimin tam olarak ne olduğunu anlamak istiyorum. İlk ne değişecek? Önce, insanlar bırakacak ellerindekileri. Herkes sahip olmamanın rahatlığını tadacak. Sakinliğin ardından bir kargaşa izleyecek. İnsanlar bundan önce konuşması gerekecek. Artık korunaklı evlerini silahlı komandolar gözlemeyecek. Eski hikayelerin kralları korkunç geldiği gibi korkunç gelecek yönetenler. İnsan develetin gereksizliğini hazmedecek. Ufak tefek bir kırılganlık hissedecek kurumlar üzerinde. Başta her şey aynı kalacak ama sonra her şey değişecek. Aynı evlerde daha mutlu insanlar olacak. İnsanlar elde etmeyi arzuladıkları üzerinden yargılanmayacak. Ben çok satan bir kitap satmak istiyorum, diyecek birisi. Öneceden, çok önceden eskimiş insanlar feda edecekler varlıklarını. Diyelim ki karanlık bir oda içeride bir sen bir ben bir de öteki kim alacak her şeyi. Buna konuşmadan karar versek. Eli güçlü olan alsa neyimiz varsa, nasıl olur? Elimizdekileri geri almak güçlü olana karşı savaşmak isteriz. Sonra oda kalabalıklaşır. Güçlüler çoğalır. Biz ayrı düşeriz tek kalırız. Birey ol ne demek?


İnsanları birey olarak değerli gören bu toplum düzeni, düzenin sağlamlaşmasını zenginlerin rahat olmasını sağlamak istiyor sadece. Senin derdin her şeyden önemli. Sen herkesten daha değerlisin. O halde sadece kendi sorunların için bağırmalısın. Seni ilgilendirmeyen seni üzmeyen haksızlıklar senin neden umrunda olsun ki? Tek başına istediğin kadar bağırabilirsin ama yan yana gelemezsin insanlarla. Bunun sonucunu da sana öğretecek kadar güçlüler. Yan yana gelenler, birey olmanın gücü için değil güçsüzlüğü için kullanıyorlar seni.


Birey olmak değil, topluluk olabilmektir asıl güç. İnsan birey olmak istemez ki. İnsan özünde özgür bir topluluğa ait olmak ister. İstediği yerde durmak, istediğinde gidebilmek ister. Birey olmak topluluklarla savaşmak demek. Bireyciliği anlamak da aslında düzensizlerin işi.

Yorumlar

Popüler Yayınlar